Wednesday, October 7, 2009

Oyuncak mı? Lütfen komik olmayın!



esra geçen haftaki son görüşmemizde bahsettiği, alanındaki araştırmalarını beğendiği gopnik'in kitabından gazetede çıkan bir alıntıyı yolladı bugün. gönderdiği linkten ekleyeceğim pasajı sizinle paylaşmadan önce konu üzerine ben de bir şeyler söylemek zorundayım :)

çocuklara zeka geliştirici oyuncak alma takıntısını neye benzetiyorum biliyor musunuz? medya gazlamasıyla halkın galeyana gelip vatana millete sahip çıkmak adı altında, nerdeyse refleks olarak balkonlarına bayrak asmasına. birinde okullarda kafamıza kazınan dokunulmaz vatan-millet-sakarya zihniyetiyle ülkeye sahip çıkma görevini, diğerinde ise iyi ve sorumlu ebeveynlik görevini yerine getirdiğimizi sanıyoruz. bizim sokaktaki bir apartmanın girişine bayrak direği diktiler böyle zamanlardan birinde, kaç yıl geçti üzerinden, bayrak 365 gün 6 saat dalgalanıp duruyor, bayrak kanunu falan hak getire. aslında bir bayrakla ya da düğmesine basınca sesler çıkarıp renkler saçan, ya da zeka geliştirdiğini iddia eden bi oyuncakla/dvdyle hiçbir görev yerine getirilmiş olmuyor.

raflar çeşitli ay ve yaş grupları için sözümona zeka gelişimini tetikleyen oyuncaklarla doluyken bunlardan birini çantamıza atıp evde bekleyen yavrumuzu sevindirmenin, o sevinirken onunla birlikte sevinmenin, paramızı faideli bir şeylere harcadığımızı düşünmenin ve en önemlisi de zeka gelişimine katkıda bulunduğumuzu sanmanın çekiminden nasıl kurtulacağız biz acaba?

bir şeyler yapmak istiyorsak, ebeveynliği ve vatandaşlığı görev olarak addetmekten ve kendimizi rahatlatmak için yaptığımız ucuz işgüzarlıklardan vazgeçmekle ilk adımları atabiliriz. alttaki metnin tamamını okumak da iyi bir fikir olabilir :)

xoxox

....

Yüzyıllardır, en büyük yanılgılarınızdan biri de çocuklara eğlensinler, öğrensinler, yetişsinler ve gelişsinler diye saçma sapan oyuncaklar almak oldu. Gittiniz, plastik bir oyuncak telefon aldınız misal, oysa onun gözü sizin arkadaşlarınızla saatlerce çene çaldığınız gerçek telefondaydı. Gözü de kulağı da sizdeydi, kendi elindekinin bir benzer, bir imitasyon olduğunu sonuna kadar fark ederek... Ve bilseydiniz gerçek telefonu şöyle bir evirip çevirdiğinde daha doğru bir deneyim ve eğlence yaşayacağını, siz de almazdınız zaten oyuncak olanını. Yani aslında çocuklar suretten değil asıldan, oyuncaktan değil gerçek eşyalardan hoşlanıyor. Sandığımız gibi puzzle’ların, zekâ küplerinin, kelime ya da sayı saymayı öğreten oyunların zekâya o kadar da büyük katkısı yok.
Çocuklar için üretilen oyuncaklar, oyunlar, DVD’ler, eğitim programları anne-babaların ‘yufka yüreğinin’ cömertliğinden beslenen birer pazar. Ve bu pazara akıtılan paralar dudak uçuklatacak düzeyde. Bunu bilip biraz uyanık olmakta fayda var. Çocuklar en çok kendi bildikleri yöntemle izlerken, gözlerken öğreniyor. Yani ona bir şey anlatmak yerine kendiniz doğru dürüst davranırsanız sizi gözlemleyen çocuğunuz iyi bir şeyler öğrenecektir.
Biliyorsunuz, mucize çocuk yetiştirme yöntemi yok. Her çocuk özel ilgi ister ama onları sıkmayın. Size tek bir önerim var: Çocukların kapasitesini artırayım diye o kadar çaba harcayacağım derken, düşürmemeye gayret edin. Onlar zaten yeterince zeki, hatta korkunç zeki; sadece onları engellemeyin, önlerine çıkmayın, kendi bildiklerinizi dayatıp onları sıradanlaştırmayın. Onların şu anda pırıl pırıl bir beyni, acayip iyi işleyen zihinleri var ve inanın sizden daha zekiler!




teşekkürler esra!

22 comments:

huysuz said...

güzel bir yazı... kendi blogumda link vermek isterim müsadenle?

Unknown said...

gerçekten çok gerçek....her annenin okuması lazım. çok güzel bir paylaşım...

Isil Simsek said...

Yasemin,bugunlerde bu kitabi okuyorum ben de :)

Girno said...

çok güzel bir yazı Yasemin, teşekkürler...

Girno said...

ben de yazıyı alıntılamak istiyorum...

beste said...

icgudusel olarak oglumu mutfakta tava tencereyle oynarken ellemedim bir suru insan anlayamamisti bunun bir bicim oldugunu ogrenmek mutlu etti beni. Gerci plastik oyuncak almadim desem dogru olmaz ama artik alamak icin bilimsel temelim var:) Tesekkurler paylasim icin

yasemin said...

isil, ne tesadüf ama :) amazon'dan alıcam ben de kitapları.

girno, huysuz tabii ki :)

Nihal said...

Yasemin ;
Linkli yazıyı okudum ve evet çok beğendim ama gerçekten bunu hayata geçirebilir miyiz bilmiyorum...
Bu kışın domates almaya devam edersek onlar da üretmeye devam edecekler gibi bir durum mu? Bilmiyorum...Oyuncak, çocuğun hayal dünyasını geliştiriyordu hani? Oran vermek çok ciddi araştırma ve bilgi gerektirebilir bir rakam vermiyim ama neredeyse tamama yakını ticari amaç için üretildiğine eminim...Peki biz neden alıyoruz? -biz filan diyorum ama bir genelleme yapmak için ikimiz değil:)- Ben de alıyorum , 4,5 senedir alıyorum ama Ömer hakikaten arabalar haricinde pek bir şeye ilgi göstermedi. Puzzlelardan nefret etti toplum - mahalle baskısından dolayı ben de üzüldüm ..aman tam beyin gelişiminin olduğu yaşlarda puzzle yapmıyor diye...Medya gazlaması mı dersin , arkadaş gazlaması mı bilmiyorum ama hangimiz arkadaşların evlerine ziyaretlerimizde " ulen amma oyuncak , puzzle , zeka geliştirici oyuncak almışlar benim çocuğumda ya da bende var bir yanlışlık " demedik ? Dediniz di mi:)?
Asıl soru; GDO'dan uzak durduğumuz gibi ticari oyuncaklardan da uzak durabilirmiyiz?

asliberry said...

"zeka gelişimine katkıda bulunmanın çekiminden nasıl kurtulacağız biz acaba?"

Ben kendi adıma bu çekimden kurtulamıyorum. Şimdi bir de çoklu zeka kuramı çıktı ya, bu çocuğun zekası hangi yönde daha iyi, o yönde nasıl geliştirebilirim, zeka ve ilgisi doğrultusunda nasıl yetiştirebilirim, büyüyünce sevdiği ilgilendiği bir işle uğraşmasını nasıl sağlayabilirim. Bu soruların çekiminden kurtulamıyorum ben ya.

yasemin said...

cem de puzzledan hiçbir zaman hoşlanmadı nihal. üstünde durmadım, herkes her şeyi ve herkesi sevemez ki. ben de sevmem "gereken" birçok şeyi sev(e)meden geldim bugünlere :-) kim ne derse desin hiç takmıyorum, bana da "gecikmişsiniz bu oyuncaklardan hiç almadınız mı?" diyenler oldu. almadık. ne olacak ki? zekaya bu kadar takmanın altındaki sebep ne? kendi zekamızdan memnun değiliz de o yüzden mi çocuklarımızınkiyle oynayıp duruyoruz?

zeka bi yana da, bizde de lüzumatsız şeylerden var, bir ara powerrangersa sardırdı, aldırdı 1-2 tane. şimdi lego'nun bioniclelarını seviyo, ondan da 2 tane var, benten saati, spaydır men vs.

ben çok oyuncaklı evlerde hicap duyuyorum o oyuncaklar için dökülen paralara. bugün film kiralamak için girdiğim dvdcide, cem playstation oyunları gördü, sordu-etti. "bizde yok, iyi ki yok ve hiç de olmayacak" diye bilgiçlik yaptım, dvdci kız da "büyüsün görürsünüz, siz de alacaksınız. çocuklar anne babalarını gönderiyorlar bu oyunları almaları için, onlar gelip alıyorlar." dedi. "daha neler" dedim. daha neler!

aslı bunların hepsini sen sağlamayacaksın ki :) nasıl yetiştirebilirim, geliştirebilirim, sağlayabilirim..? diye sıkma kendini. o kadar da elinde değil zaten her şey. tanıyor insan zaten kendi çocuğunu, ona göre yönlendirirsin yaman'ı. bizim hayatımız ve yaşam tarzımız her şeyden çok etkiliyor onları. müzik yapılan/dinlenen evlerden daha çok çıkıyor müzikle ilgilenen çocuklar, ailenin sporla ilgisi varsa devam ediyor çocuk spora. yoksa milyon tane şeye başlayanı çok gördük de bi heves devamını pek göremedik. önce kendimize bakmamız lazım. uzun konuymuş yine konuşuruz.

architect said...

güzel bir yazı,ben de bloğuma link vericem izninle..çocuğun oyuncaktan çok gerçek şeylerden hoşlandığı doğru..bizim yaptığımız herşeyi kendileri de yapmak istiyorlar,yaparken zevk alıyorlar,yapınca da başardım diye seviniyorlar..montessori metodu da bu yazıyı destekliyor,keşke hepimiz uygulayabilsek..

Nihal said...

Pleysteyşın bizde de yok ve kesinlikle almayı düşünmüyorum ama Ömer kuzeninde gördü ve istedi. Biz almıycaz onlardan dedik. Cevap oalrak ne dese beğenirsin...Evimizde keşke bilgisayar olsaydı , bilgisayar oynardık , playstation olsaydı ondan oynardık... Hep çizgi film seyrederdik ..ne güzel olurdu di mi? dedi..Ben bunları özellikle söylediğni düşünüyorum. Uzak tutmaya çalıştıkça cazip geliyor sanki..

Anonymous said...

Eylemci Bir Grubun Bayrağı... Gayet Net Mesaj Veriyor :D

http://www.crwflags.com/fotw/images/g/gl%7Dsik.jpg

Ozguranne said...

Çok güzel bir yazı gerçekten. Fazla oyuncak almadık biz. Bizim telefonlara saldırdığından telefon aldık, pek ilgilenmedi. Gerçek telefonu vermek istemiyorum, hem çok pis, hem de zararlı diye. Kendim fazla konuşmak da istemiyorum. Eski telefonlardan birinin pilini çıkarıp verdim onu da sevmedi. Pek çare yok.
En sevdiği şeylerden biri içine ceviz konmuş avent biberonun şişesi, pet şişe, içiçe geçen kap kaçak...

Play stationa gelince, bizde var biz oynuyoruz. O konuda ne yaparız bilemiyorum. Nintendo DS de var.

Bu günlerde beyin araştırmaları üzerine okuyorum ben de. Ortaya çıkmış ki boş boş düşünürken gri madde fena halde aktifmiş. BEyin asla boş durmuyormuş yani...

Üzerine düşünmek lazım.

teşekkürler düşündürücü yazı için!

Anonymous said...

Yasemin selam;

ben de bu mantıkta düşünen bir insandim .sonra biliyorsun alp'in ADHD ye yatkin olabilecegini soyledikleri içiğn pedagojik destek almaya başladık .ilk zamanlarda kadin uzuuun bir oyuncak listesi çikariyordu .biz de paşa paşa aliyorduk .peki sen buna ne diyorsun ? ilmini yapmiş insanlarin bunu körüklemesi ?

öpüyorum .senin bu çabalarini ve bizimle paylaşmani çok takdir ediyorum
Sesil

yasemin said...

sesil merhaba,

adhd özel bir durum. benim fazla bir bilgim yok. ama ben önce kendim araştırabileceğim kadar fazla araştırıp bilgi edinmeye çalışırdım. dünyada neler yapılıyor vs.

çocuk doktorları da çocuk sağlığı üzerine ilim irfan sahibi ama ayrı yaklaşımlara sahipler. mesela bizim doktor grip aşısı yaptır diyor cem'e ben yaptırmıyorum yani hala tam istediğim gibi bir doktor bulamadım zaten artık aramıyorum da. daha önce bir başkası emzirdiğim halde mama numunesi vermişti, organik sebze meyve konusunu açtığımda ise "öyle bi şey yok, nerde çürük çarık meyve sebze organik diye kakalıyorlar" demişti, evet aynen böyle demişti. ben mama kullanmamayı ve buldukça organik almayı tercih ettim ve doktoru değiştridim.

adhd'de oyuncak konusu da benzer. adhd'yi okuyup anlayabileceğim kadarıyla anladıktan sonra dünyadaki tedavi şekillerine bakar, bize önerilenleri ona göre uygular veya uygulamazdım ama konu üzerine okumaktan, yeni bilgilere ulaşmaktan, bilenlerle konuşmaktan hiç vazgeçmezdim çünkü bir konuya ancak o şekilde vakıf olabiliyorum. danışacağım kişiyi de ancak ondan sonra seçebiliyorum. konuyla ilg. bilgim olmadan çalarsam kapısını, soru sorma ve sorgulama şansım olmazdı.

Selen said...

Harika bir yazi, cok tesekkurler.
Ben kendi cocuklarimda farkettim ki, onlarin aslinda o suslu puslu oyuncaklara dair bir beklentileri yok. Benim gozum, cocuklari almadan gittigim bir tatilden, onlara birer torba deniz kabugu getirdigimde acildi. En az diger oyuncaklara sevindikleri kadar sevindiler. Hala ozenle kutularinda sakliyorlar. Artik gittigim yerlerden cocuklara oyuncak getirme gelenegini, tas, yaprak, kozalak, deniz kabugu, cicek tohumu, dal parcasi vs getirmeye cevirmeye calisiyorum. Iki kere oynayip kenara atilacak oyuncaklardan da daha uzun omurlu ve yaratici seyler yapabiliyoruz. Boyuyoruz, bir yerlere yapistirip biseyleri susluyoruz, birseyler yaratiyoruz birlikte, tohumlari ekip buyumelerini gozlemliyoruz, kitabin icinde cicek kurutuyoruz vs.. Benim de onlarla daha keyifli ve uzun vakit gecirmemi sagladi bu degisiklik. Arkadaslarinda gorup istedikleri seyleri ise, her ailenin farkli deger yargilari oldugunu, bizim ailemiz icin bu oyuncaklari almanin dogru olmadigini anlatarak acikliyorum. Ama benim sansim, kulturel olarak o kadar farkli cocuklarla birlikteler ki, bunu kabullenmeleri cok kolay oluyor. Turkiye'de olsam, bu kadar kolay olmazdi sanirim.

yasemin said...

selen merhaba. cem pazar günü gittiğimiz yıldız parkı'nda bir sopa buldu ve saatlerce o sopayla oynadı. üzerinde made in china yazılı dandik bir plastik yerine bir sopa. önce kumun üzerine yazılar yazdı sonra silah yaptı. silahın iyi bir şey olmadığını falan da söylemiyorum. büyüdükçe iyi mi kötü mü olduğunu görecek, zaten şimdi de biliyor ama oynamayı seviyor. sürekli arkada sufle veren biri olmanın bi faydası olduğuna inanmıyorum. onu oyna, bunu oynama...

az önce evren'in bloguna yazdığın osho alıntısını okudum. çok güzeldi.

Nihal said...

Hahahaha , en son yazdığını okuyunca aklıma parkta başıma gelen bir şey geldi:) Ömer kaydıraktan genelde baş aşağı kaymayı tercih ediyor ben de bir şey demiyorum . Kendisine zarar vermedikçe rahat rahat oynamakta serbest:) Sufle vermiyorum :) Ama çok disiplinli bir kız annesi geldi aman yarebbim duysan bana neler söylüyor..Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla modeli:) Biz öyle kaymıyoruz di mi kızzzzıımmm..Bunlar sakıncalı di mi yivrummmm...Yaramaz çocuklar böyle yapar di mi ??? Eee bunu duyunca dayanamadım artık. "Ömer kendisine ve çevrediklere zarar vermediği sürece istediği şekilde oynayabilir" dedim... Sonra apar topar gittiler:) Kötü müyüm neyim? :)

füsfüs said...

bu yazıyı mail grubunda da okumuştum ancak bazı şeyleri netleştiremedim kafamda sanırım,
bizim evimize de öyle saçma sapan ışıklı müzikli çocuğun sadece uzaktan bakıp herhangi bir müdahalesinin olamayacağı oyuncaklar ve zeka geliştirdiğini iddia eden cdler falan girmedi henüz
bu yazıda kastedilen bunlar mı yoksa benim de çok beğendiğim kızımın da severek oynadığı eğitici diye satılan ahşap oyuncaklar, puzzlelar vesaire mi
bunun dışında yorumlara katılmamak elde değil zaten
sevgiler

yasemin said...

füsfüs,

bizde de var tahta küpler, onları ben de cok severek oynuyorum. yazıda anlatılmak istenen zeka geliştirmeye odaklanarak bir şeyler yapmaya gerek yok yani oyuncaklari o amaçla seçmeye, o tip oyunlar oynamaya vs. siz puzzle, tahta oyuncak gibi oyuncaklari severek oynuyorsaniz kim ne diyebilir ki? önemli olan güzel vakit geçirmek sonuçta, iq'yu arttırmak değil :)

Anonymous said...

Your сurrеnt post pгoѵiԁes cοnfіrmеԁ beneficial to myself.
It’s verу uѕеful and you're clearly quite experienced of this type. You have opened my face for you to various views on this specific subject together with intriguing, notable and sound content material.
My site - ambien Online