Wednesday, July 21, 2010

temmuz 2010


bugünlerde

* akça armudu

* şeftaliyi

* domatesi

* domatesli fesleğenli makarnayla mideyi tıka basa doldurmayı

* birden esiveren serin bir rüzgarla serinlemeyi

* buz gibi soğuk suyu

* minik çekirdeksiz, ekşi, yeşil üzümleri

* çiya'daki yemyeşil fasulyeyi (nasıl pişiriyorlar da bu kadar harika bir yeşil olarak kalıyor, bir dahaki gidişimde sormayı unutmayacağım. tadı da nefis)

* gündüzleri sinemaya gitmeyi

* normalde cm cm ilerleyeceğim köprüden, istanbul'un boşalıp rahatlayan trafiği sayesinde, hop diye karşıya geçip onur'u işten almayı

* cem'in memlekette, anane & dede yanında olmasından istifade, bazılarına niye gittiğimizi bilmesek de, önümüze gelen konsere gitmeyi

(havadan bilet bulunca seal'e bile gittik. -afferin yasemin, sen bob dylan'a gitme, seal'e git! - hiç tahmin etmezdim, her yaştan ne çok seveni varmış seal'ın. tam konser adamı bir de, seyirciyi coşturdu. açıkhava'yı hiç öyle görmedim desem yeridir herhalde. bir ara onur bile ayaktaydı ama ben çok daraldım. beleş sirke baldan tatlı olmuyor, sevenleri alınmasın da seal bana hitap etmiyor. toplam bir (1) şarkısına iyi diyebiliyorum.)

* sırasıyla beşiktaş'taki roma dondurmacısının, saray muhallebicisi'nin ve sütiş'in dondurmalarını

* teşvikiye'deki bahar pastanesi'nin limonatasını, oralara yolum düşmediğinde, yakınımdaki hacı bekir'inkini. sadece soğukluk, az şeker vs. değil, fiyat da baz alınmıştır. yoksa bir bardağı 10 liraya ben bile güzel limonata yapabilirim.

* temmuz yağmurlarını (kendimi şanslı hissediyorum!)

* lisa ekdahl dinlemeyi (dinle)

* nathalie merchant'ın leave your sleep adlı albümünü

seviyorum.

3 comments:

yasemin said...

merhaba paNDuf :-)

elif said...

fasulyeyi pisirdikleri suya limon koyuyor olabilirler mi?

yasemin said...

yine sormadım ama deneyebilirim. gerçi bu klasik z.yağlı taze fasulye değil.fasulye kavurması diyorlardı galiba.