Tuesday, August 17, 2010

sıcak nedeniyle ani patlama

dün (pazar) gece eve döndük. uçaktan indiğim anda insanların anlata anlata bitiremediği, bir süre daha istanbul'a dönmemem için beni uyardıkları sıcak yüzüme tokat gibi çarptı. hızlı hızlı yürüyüp klimalı salonda bavulları bekledikten sonra otoparkta duran arabaya atlayıp klimayı açtık. doğru mu bilmiyorum, bir yerde okudum, son 130 yılın en sıcak yazını yaşıyormuşuz. son 130 yılı bilemem ama ben 35 yıldır bu kadar sıcağını yaşamadım, onu söyleyebilirim.

sauna kıvamındaki eve girer girmez salondaki klimayı çalıştırdık. diğer odalara gidemedim, klima karşısındaki kanepeye oturup ayaklarımı uzattım ve duş yapmaktan bile vazgeçtim, içeri gidilecek gibi değildi. karşımda duran kitaplıktan çektiğim bir kitabı okurken uyumuşum. su içmek için uyandığımda, onur'u yanımda yerde, cem'i de uzanma koltuğunda uyurlarken gördüm. klima çalışmaya devam ediyordu. hava serinleyene kadar salondan başka bir yerde yaşayamayacağımızı anladım. neyse ki mutfak açık, salonda.

sabah uyandığımızda ev sıcaktı. kahvaltıdan sonra daha da sıcak oldu. klimanın ısısını düşürmek istedim ama beceremedim. mayıs sonunda klimayı alırken nasıl bir yaz geçireceğimiz hakkında pek bir fikrimiz olmasa da eski bir apartmanın en üst katında oturduğumuz, bu dairede her yazın sıcak geçtiğini ve hamileliğimin en ağır aylarının yaz sıcaklarına rastlayacağını bildiğimiz için senelerdir uzak durduğumuz klimaya artık mecbur olduğumuzu kabul etmiştik.

cem haftalar sonra yeniden evde olduğu ve oyuncaklarına kavuştuğu için çok mutluydu. bir süre oynadıktan sonra çizgi film izlemek istediğini söyledi. dvd oynatıcıya seçtiği filmi koydu, alet çalışmadı. biz yokken tv tamire gitmişti, geri gelince dvd ile bağlantısı kurulmamış. bu işlerden anlamam ama yine de yapmaya uğraştım, olmadı, aleti çalıştıramadım.

aynı anda klimayı da istediğim gibi çalıştıramayınca ekstra sıcağa maruz kaldım.
laptopı bulup cem'e çizgi filmi orada seyrettirmek istedim, bulamadım. arabada kalmıştı.
arabanın anahtarını da bulamadım.
bu arada kendimi buz gibi suyla tepeden tırnağa ıslatmış olmama karşın hala her yanımdan alev fışkırıyordu.
onur'u arayım dedim, ev telefonu bozuktu.
koridorda bavullar açık, mutfakta kahvaltı dağınıklığı toplanmamış, evin her yanında tozlar uçuşuyor, abartmıyorum örümcekler sağa sola ağ kurmuş, yataklar dağınık, aklımda bebeğin eşyalarını hazırlayıp yerleştirme işleri, günü salona kısılmış şekilde cem'le nasıl geçireceğimiz sorunsalı, mutfak alışverişi, öğlen ve akşam yemekleri...

normal şartlar altında sağlıklı bir insan ne yapardı bilmiyorum ama ben sıcaktan patlamak üzere olan ve hareket kabiliyetini iyice kaybetmiş olan vücudumla ne yapacağımı iyice şaşırdım. dvd oynatıcıyı nasıl çalıştırırım diye sormak için cep telefonuyla onur'u aradım ama onur türkçe konuşmuyordu. konuşuyordu da ben anlamıyordum. defalarca anlattı ama anlamadım ve orada ipler koptu. önce telefon elimden fırlayıp 3 parçaya ayrıldı sonra ben ağlamaya başladım, ardından cem'in salondan odasına doğru koştuğunu gördüm.

telefonu toparlayınca yeniden çaldı. onur'a böğüre böğüre ağladım sıcak diye.

"deliriyorum ben, çok sıcak burası. klimayı soğutma ayarına getiremiyorum, nem almada kaldı."
"tamam geliyorum ben"
"olmaz bu sıcakta gelip geri gidilmez işe, sakın gelme"

telefonu kapatıp 15 dakika kadar sıcak yüzünden zırladım. bu yüzden bu kadar mutsuz olunabileceği hiç aklıma gelmezdi. gerçi tek sebep sıcak değildi: hormonların azizliği, tatil dönüşü beni bekleyen işler ve evdeki bilumum aksaklıklar... bilmediğimiz bi şey değil gerçi ya, şimdi bu saçmalıklarıma bir sebep gösterebilmek için yazayım, akşamüstü bir yerde kadınların hayatlarının üç döneminde duygusal iniş çıkışları çok fazla yaşadıklarını okudum: ergenlik, hamilelik, menopoz. ilk ikisini atlattık sayılır, bakalım sıradakinde neler olacak?

biraz sakinleşince içerden cem'in sesini duydum. o da ağlıyordu. yanına gidip onu sakinleştirdim, neden bu hale geldiğimi anlattım sonra onur'u arayıp sakin şekilde konuştum ama konuşurken yine biraz ağladım. cem tekrar oyununa döndü.

kahvaltı sonrası mide bulantıları başlamıştı. (hala ne mide bulantısı, onu ben de anlamıyorum) kendime bir bardak soğuk su koydum. soğuk bir soda açtım. kumandayı kurcalaya kurcalaya klimayı soğuk ayarına getirmeyi becerdim. oturup kitabımı okumaya başladım. işte o anda, hamam modundaki odasında ter içinde kaldığı için yanımda oynayan cem hapşırmaya başladı ve "ben üşüdüm" dedi.



günün şarkıları:
as tears go by - rolling stones

12 comments:

Sardunya said...

Çok güzel bir yazı bu yahu. (valla spam mailler gibi değil bu yorum:)

Ama ben en çok menapozda seninle görüşmek isterim. kayışlar kopacak ya sonra. Bir nevi yeniden doğuş sanırım:))))

Bu yazıyı saklayacağım. Neden bilmiyorum.

defneyleyasamak said...

tek solukta okudum, bitiverdi!
ve bu sabah okuduğum ilk yazı idi. iyi burada kullanılacak en yanlıs kelime belki ama okuduklarım bi iyi hissettirdi ki, sorma...

elif said...

ayh hoff bana okurken bile vurdu bu sicak... kolay gelsin.

ÖZgür Turan said...

Öncelikle hoşgeldin:)
bu sıcaklar kesinlikle sinir bozukluğu hatta depresyon hali yapıyor insanda. Hele bir de hamilelik eklenince 2'ye katlanır durum! Neyse, patlamışsın iyi olmuş geçmiş gitmiş arkadaşım, her ne varsa çıkmış. Ağlamışsın misler gibi ohhh. CEm'i, seni ve içerdeki minnoşu da öptüm çok. Bol klimalı günlerrr.:)

Anonymous said...

yasemincim,
sana acilen 'a serious man'i oneriyorum. ama hemen. eger izlemediysen.
iyi gelecegine cok eminim.
sinema salonu serinligi de cabasi.

sevgiler
asli ç.

yasemin said...

aslı, onur da git, git deyip duruyordu ama ben coenlerden biraz korkarım, o yüzden gitmemiştim. yarin cem'le ikisi tatile çıkıyorlar ben de filme gideyim o zaman.

Ayse said...

offff bi daha okudum.. neyse ki bugün havalar azıcık serinledi.. öyle şiirsel yazmışsın ki bayıldım 1 kez daha :))

yasemin said...

burası da serinledi ayşe. ne gam kaldı bende ne kasavet. oh ya dünya varmış!

jasmingreentea said...

yasemin, 4. bir dönem var unutmuşsun: lohusalık! bir yardımcı bulmanı öneririm. en azından ev işleri için. en azından haftada bir kaç gün. bak demedi deme...

yasemin said...

ya bulucam jasmingreentea, bulucam inşallah. benim asıl kabusum o. nasıl bulucam, nerden bulucam, bulduğumla nasıl anlaşıcam? o kadar istemiyorum ki, ama mecburum. bu zamana kadar 15 günde bir temizlik için gelen döndü'den başka kimse olmadı. onla da 10 yıldır iyice tanıdık, sevdik birbirimizi -ki ilk 2-3 yıl böyle değildik. birinden bir iş istemek vs. çok zul gelir bana ama düşündüğüm zaman yetişemeyeceğimi de anlıyorum. bana yardımcı olacak kimsem yok cem doğduğunda üstesinden gelmiştim tek çocuk olunca bazen aç falan da kalıyordum gerçi ama olmuştu bir şekilde ama şimdi imkansız...

bilmiyorum aslında belki sana bir mail atıp nasıl bulunur ne yapılır falan bir sorsam iyi olacak. erteledikçe erteliyorum sonunda ortada kalıcam, o olacak!

jasmingreentea said...

çok iyi anlıyorum seni. benim 4. senem, aralıksız hep bir bakıcı oldu mecburen, ama hala hoşlanmıyorum evde birinin olmasından. aşırı yabaniyimdir. ve fakat olmadan da olmuyor. yaz sen bana. ne biliyorsam anlatırım :)

Anonymous said...

hele son cumleni okuyunca, pitircik kitabinda hissettim kendimi,,

-yaban