Sunday, November 14, 2010

anaokulu meselesi

deli anne'nin anaokulu konusundaki mimini gördüm şimdi. rüya uyurken yazıvereyim.

cem'in anaokulu serüveni bu sene ilkokula başlamasıyla sona erdi. anaokuluna da, ilkokuluna da karar vermek hiç kolay olmadı bizim için. çocuk doktoru, jinekolog ve kuaför seçerken de aynı şekilde zorlanmıştım, bilenler bilir. gerçi bu alanlarda aradığım kişileri hala da bulmuş sayılmam ama konuyu dağıtmanın alemi yok şimdi.

* Çocuğunuzu kaç yaşında anaokuluna gönderdiniz? Anaokuluna göndermek için neyi beklediniz?

cem'i anaokuluna 3 yaşını bitirdikten sonra uzun yarım gün tabir ettikleri şekilde göndermeye başladım. 11 civarı bırakıp 4'te alıyordum. sonra zamanla buranın bize hiç uygun bir yer olmadığını gördüm ve 9.30-15.30 arasi acik olan başka bir anaokulu buldum. cem okula başlayana kadar buraya devam etti.

anaokuluna göndermek için cem'in derdini bana tam olarak anlatacak kadar konuşmasını bekledim ve orada olup bitenleri bana anlatacağından emin olduktan sonra onu oraya bırakabildim. bunu yaptığıma çok memnunum çünkü ilk bulduğum yerin adam gibi bir yer olmadığını anlamamda cem'in rolü çok büyük oldu.

* çocuğunuza anaokulu seçerken olmazsa olmaz diyeceğiniz, sizin için en önemli kriter, bu olmazsa evde bakılsın diyeceğiniz şey nedir?

benim için okul seçiminde 1 numaralı kriter okulun güzel bir bahçeye sahip olmasıydı. çocuklar, yaz-kış, hava nasıl olursa olsun, mutlaka HER GÜN bu bahçeye çıkmalıydılar. ben "cem bugün biraz hasta, burnu akıyor, öksürüyor vs.,  bahçeye çıkarmayın" gibi bir mazaret asla öne sürememeliydim. günün programla belirtilen belli saatleri mutlaka bahçede geçmeliydi ve bahçeye çıkamayacak kadar hasta olan öğrenci o gün okula gönderilmemeliydi.

bu kriterin içinde bence çok önemli iki kriter daha saklı:

1) bahçeye her gün vakit ayrılması, okulun özgür oyuna önem verdiğini gösteriyordu yani çocukların öğretmen müdahalesi olmadan açık havada istedikleri şekilde oynayabilmeleri özgürlüğüne.

2) bahçede oyun saatlerinin programla ve değişmeyecek şekilde sabitlenmiş olması ve konunun veli müdahalesine kapalı oluşu ise, benim için okulun ilkelerinden müşteri/veli memnuniyeti için ödün vermediğinin göstergesiydi.

bugün veli'nin velisinin istediği, yarın ali'ninkinin istediği olsun derken bir okulun ne kadar ilkesizleşebildiğini daha önce görmüştüm. bu okulu seçerken bana en başta anlatılan neyse onu yaşadım ve iki yıl boyunca hiçbir kurala ya da uygulamaya karışma ihtiyacı duymadım; karışanların isteklerinin yerine getirilmediğini görmekse içimi rahatlattı.

ben anaokulunu çocuk bakım evi olarak görmüyorum. eğer bahçeye gereken zamanı ayıran bir yer bulamasaydım cem'i anaokuluna hiç göndermeyebilirdim çünkü ben onu 5 aylıktan itibaren her türlü havada her gün dışarı çıkarmış, parka, sahile, bisiklete binmeye, büyükanneye, arkadaşa vs. götürmüştüm. cem'in ve bence her çocuğun buna mutlaka ihtiyacı var. bütün gün kapalı alana tıkılıp öğretmenlerin direktiflerini yerine getirmesi beklenen çocukların okuldan sıkılmalarına, hatta sık sık hastalanmalarına şaşmamak gerek.

* türkiye'deki anaokullarında rastlamadığınız, keşke olsa dediğiniz bir uygulama var mı?

türkiye'yi bilmem ama istanbul'da çok anaokulu gezdim. 1 tanesi dışında (cem'in okulu değil burası) adamakıllı bir kütüphanesi olanına rastlamadım. usulen konmuş raflardan ve orada bulunan, istersek sayabileceğimiz miktardaki ebleh çocuk kitaplarından bahsetmiyorum. anaokulunda gerçek bir kütüphane olmalı diyorum. çıkan yeni yayınların takip edilip kütüphaneye hemen dahil edildiği, çocukların ödünç alma sistemine, yani kütüphane kültürüne erken yaşta alıştıkları bir ortam.

burda öğretmenlerin de "okumayı" bilmeleri, çocuklara nutuklarla ya da faaliyet adı altındaki klişe yöntemlerle sıkça kullanılan ifadeyle "okuma sevgisi aşılanamayacağının" farkında olmaları gerekiyor. okumayı öğrenmek, harfleri çözmekten, sesleri tanımaktan vs. ibaret bir olay değil ama bazı anaokulları, çocukları doğrudürüst bir tek kitapla tanıştırmamalarına rağmen okuma yazmayı öğreterek ilkokula gönderiyor, ne yazık. bu çocuklar, sbs ya da artık adı her ne karın ağrısı olacaksa, o sınava "rakiplerinden" bir adım önde başlamış oluyorlar çünkü 1. sınıfta okuma-yazma ile uğraşmak durumunda kalmadan direkt hazırlıklara başlıyorlar.

* türkiye'deki anaokullarında yaygın olarak rastladığınız, saçma bulduğunuz uygulama var mı?

ilk aklıma gelen: yıl sonu gösterisi.

* çocuğunuz anaokuluna başladıktan sonra en çok zorlandığınız konu?

cem okula çok hevesle ve isteyerek başladı ve ilk gün beni el sallayarak uğurladı. öğretmenler orada kalmamı isteseler de ben cem'in ve kendimin isteğine sadık kalarak ilk günden okuldan ayrıldım. her şey çok güzel başlamıştı ama birkaç ay sonra cem okula giderken zorlanmaya başladı ve bir gün yolda, ben onu bırakıp ayrıldıktan sonra her gün arkamdan ağladığını, o gün de aynı şeyi yapacağını söyledi. şaşırdım ve çok üzüldüm; okuldan bana hiçbir şey söylememişlerdi. o gün okul kapısında cem benden ayrılmak istemedi ama güç de olsa ikna edip onu orada bıraktım. 45 dakika sonra gizlice geri dönüp okulun bahçesinde oyalanmaya başladım. bahçede gezinirken açık olan pencereden oğlumun inceden "anne, anne" diye mızıldayan sesini duydum. neyse ki öğretmeni cem'i ayrı bir odaya almış onunla bire bir ilgileniyor ve hamurla bir şeyler yaptırmaya çalışıyordu ama bu ne kadar zamandır böyleydi, neden bana bu durumdan hiç bahsedilmemişti? cem söylemeseydi ben onun okulda mutsuz olduğunu hiç bilemeyecektim. hemen içeri girdim, konuştum, ettim, aldım cem'i eve getirdim. işte burası o ilk yerdi. şimdi olsa o okulu hemen o gün bırakırdım ama o zamanki kafamla yeni yeri bulduktan sonra bıraktım. diğer okula başlayana kadar geçen sürede ailelere karşı dürüst olmadıkları başka konularla da karşılaştım.

anaokullarını gezdiğim günlerde, onur'un izlenimlerimi dinledikten sonra yurdumun anaokulları için söylediği, unutamadığım bir cümle var. ilk duyduğumda çok güldüysem de gerçek ve acı, okulların çoğunda:

only survival is guaranteed. 

okullar çocuk odaklı değil veli odaklı. velilerin beklentilerini karşılıyorMUŞ gibi yaparak olabildiğince kolaya kaçıyorlar ve işlerini gerektiği gibi ciddiye almıyorlar. veliden maksimumu koparmaya çalışırken, maliyetleri düşürmek için her türlü kaynağın en ucuzuna kaçıyorlar. bilgi akışı konusunu önemsemiyorlar, veliyi idare etmekte ustalaşmışlar. genellediğim için üzgünüm ama 2007-2010 yıları arasında istanbul'da benim görebildiğim anaokullarının manzarası bu şekildeydi. istisnalar yok mu, var ama bunları bulmak için epey uğraşmanız gerekiyor.

bir dokunup bin ah işitilen bir soru oldu bu.

* anaokuluna başladıktan sonra çocuğunuzda gözlemlediğiniz en önemli gelişme ne oldu?

cem diğer çocuklarla arkadaşlık kurup bu ilişkiyi sürdürmeyi öğrendi, belki her çocuk gibi zaten biliyordu ama okula gitmeseydi bunu yapabileceği bir ortamı olmayacaktı. okul sayesinde cem'in sosyal bir hayatı oldu, bunu ona benim bu şekilde sağlamam çok zordu hatta imkansızdı.

şimdi gittiği her iki okuldan da aileleri ile görüşmeyi sürdürdüğümüz iki tane çok yakın arkadaşı var. iki sene boyunca devam ettiği ikinci anaokulundaki arkadaşlarının çoğunu bugün artık göremiyoruz, cem onları özlüyor.


anaokulu seçimi hakkında yazmıştım: http://cemuyurken.blogspot.com/2009/12/anaokulu-secimi.html

4 comments:

Deli Anne said...

maşallah çok hızlısınız hanfendi:) ne güzel detaylara dikkat çekmişsin... e tecrübe başka.. sevgiler.

Selen said...

Bir tane yılsonu gösterisi olsa ona da razıydım ben ama bende iki çocuk olunca, milli bayramlar, anneler günü, okuma bayramı gösterisi vs gibi bilimum işkenceleri 2 katı şiddette yaşadım. Birinin gösterisinden çık, diğerininkine yetiş derken bir ara neredeyse çocuklar kadar ben de okulda vakit geçirir olmuştum, ne can sıkıcı günlerdi.

yasemin said...

denk geldi deli anne. herkesi uyutmuş, öylesine dolanıyordum, birden görüverdim mimi :-) hemen yazmasam kalır giderdi.

selen, bizim de ilkinde vardı da, ikinci okuldaki öyle günlerce hazırlık yapılan cinsten gösteri tipli bi şey değildi. doğal, 10 dakikalık eğlenceli bi şeyler yapıyorlardı bahçede ama diğeri çekilmez hakkaten. en çok çocuklara yazık, sonra da bize.

özden said...

yasemin,şimdi bir süreliğine isviçre'deyim. burada ne zaman bir anaokulunun önünden geçip bahçede koşturan çocukları görsem sen aklıma geliyorsun :) cem'in anaokulu seçimine ilişkin yazın çok yer etmiş bende:) sen gerçek bahçesi,çimi olan bir okul bulmak için zorlanırken burada hepsinin büyük büyük bahçeleri var. bir de okul binaları o kadar güzel ki içim ısınıyor anaokullarının önünden geçerken. sonra dersu'yu götürdüğüm parkın yanında bir anaokulu var, çocuklar okul çıkışı da direk o parktalar. oyuna devam yani. ne kadar şanslılar. buranın çocukları da farklı :) hiç italyanca bilmediğim halde benimle italyanca sohbet eden bir dolu velet var. çok rahatlar, çok sosyaller.