Monday, October 22, 2012

bangır bangır ferdi çalıyor evde

çocuk kitaplarından bahsetmeye devam edecektim ama bugün araya benim okuduğum bir kitap girdi. dün gece rüya'nın uyuduğu saatte nasıl olduysa ben de uyumuşum. 3 saat falan sonra gece yarısını 1 saat geçe uyandığımda ev sessizdi, bende sıfır uyku vardı. aslında böyle zamanlarda kendime ait bomboş ve kesintisiz bir zamana sahip olduğum için piyango çıkmış gibi hissediyorum ama öte yandan eğer sabaha kadar 3 saatlik uykuyla idare edecek olursam ertesi günü mor gözlerle, bitkin ve sabırsız bir halde geçireceğimi de biliyorum. neyse, geceyi nasıl geçirsem diye düşünürken yaz sonlarına doğru yaptığım sipariş sırasında aldığım kitaplardan biri geldi aklıma.


bangır bangır ferdi çalıyor evde. raftan alırken kitabın dün gece için iyi bir seçim olduğundan emindim. gece boyunca güle ağlaya okuduğum kitabın sonuna sabah ezanı okunurken yaklaşmıştım. bari 1-2 saat daha uyuyayım diye istemeyerek elimden bıraktım kitabı ve bugün yakaladığım ilk boşlukta bitirdim.

günlük koşuşturmacaların had safhaya çıktığı bugünlerde, bir gecelik uykusuzluk sayesinde okuyabildiğim bu kitap bana iyi geldi. aslında insan çantasında hep bir öykü kitabı bulundurmalı. gün içinde bir öykü okuyacak zaman nasıl olsa bulunur. benim en rahat okuyabildiğim zamanlar çocuklar uyuduktan sonraki saatler tabii ki ama bu yıl o saatlerde okumaya pek halim kalmıyor. şimdilerde rüya'yı salıncakta sallarken okuyorum. o da salıncağa oturdu mu 20-30 dakika inmediği için rahatça bir öykü okuyacak vaktim oluyor. bazen de cem'i çağırıyorum kardeşini sallasın diye, o zaman banka geçiyorum işte. parktaki en sevdiğim noktaya, bir şeyler okuyabileceğim sessiz sakin bir köşedeki banka. az önce arkadaşıma da yazdım; bir gün bütün bu hengame, koşturmaca bitecek, çocuklar büyümüş olacak, durulacak ortalık. o zaman gelince bugünleri özleyeceğimi biliyorum ama bunu bilmek bugün sadece bana ait olacak sakin ve yalnız anların özlemini çekmeme engel olamıyor.

*
kitaptan:
"Avşa ve Marmara vapurları kalkar şu iskeleden. İstanbullulardan çok Ankaralılar gelir bu iskelede kuyruk olmaya yazları. İstanbullular için tanıdık, Ankaralılar için değişik yerler çünkü buraları. Hem Ankaralı temkini sever. Ada tam onlara göredir. Çoluk çocuk göz önünde durur bari. Şimdi mayıs, yaz desen değil, bahar desen, eh belki. Ne Ankaralılar var ortada, ne Almancılar, ne Bandırma'nın, Edincik'in ucuz tatilcileri. Ben varım, orduevinde gün sayan erat var, okuluna giden öğlencilerle okulundan dönen sabahçılar var, Erdekspor'un otoparkçısı var, teknesinin küpeştesinde hıyar yiyen adam var bir de. Ne çok değişiyor dünya, sanki her sabah dünden akılda kaldığı kadarıyla yeniden kuruluyormuş gibi. Her gün biraz daha kendine benzememeye başlıyor her şey o yüzden. Erdek de öyle, ben de öyle; ne çok değiştik. Erdek hala güzel ama. Bense hala güzel değilim. Erdek'te daha da sırıtıyor güzel olmayışım."

sf. 26, biten bir aşkın ardından

*


4 comments:

Leylak Dalı said...

Yazınızı yazarın twitter adresine link olarak bıraksanıza, memnun olur.
mahir ünsal eriş@koenagadol
çok hoş bir kitap değil mi...

Kuskus said...

fuarda bu kitabı aldım, önerinizle :)
hastayken bi oturuşta yarısından fazlasını okudum, çok sevdim. başım ağrımasa çok, bırakmazdım, sanırım bugün de kalanını bitiririm...

yasemin said...

önerinin işe yaramasına sevindim kuskus. geçmiş olsun.

Kuskus said...

teşekkürler, hala tam iyileşmedim. boşanma ile ilgili bölümü en çok sevdim. gerisini de tebessümle, bazı şeyleri hatırlayarak, bazen mutlu, bazen buruk okudum. kitaplar etiketine tıklayıp not alıyorum fırsat buldukça :)