Monday, July 22, 2013

beyoğlu'nda sakin ve serin bir sabah :: spirou & le marsupilami sergisi

1938 yılında Robert Velter tarafından Belçika’da yaratılan Spirou karakteri, aralarında dahi olarak kabul edilen Jijé (nam-ı diğer Joseph Gilain) Franquin, Fournier, Tome & Janry, Yves Chaland, Yoann & Vehlmann, Emile Bravo gibi çizerlerin de yer aldığı birçok çizerin elinden geçti. 1952 yılında döneminin en yetenekli çizeri kabul edilen Belçikalı André Franquin, Spirou dizisi içinde Marsupilami karakterini yarattı. Karakterin çok çabuk benimsenmesi ile Franquin onu 1990 yılında o zamandan beri çizerliğini yapan Batem’in ellerine teslim etti. Spirou dizisi Türkiye’de Tudem Yayınları, Le Marsupilami ise 2013 yılından beri Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanıyor. 3.Istanbulles Çizgi Roman Festivali çerçevesinde Spirou dizisini gerçekleştirmiş bütün çizerlerin 60 adet çizim ve paneli Fransız Kültür Merkezi’nde sergilenecek.
bugün fransız kültür'deki bu sergiye gittik. cem spirou ve marsupilami kitaplarını yakından takip ediyor. en son pazar günü yeni çıkan kara mars'ı aldırıp bir nefeste okudu. sergi haberini de heyecanla karşıladı, sabah evden çıkarken çok nadiren yaptığı bir şeyi yapıyordu, şarkı söylüyordu.


bu fotoyu çekmemi cem istedi


ben çektim diye söylemiyorum, son derece başarısız bir foto


güsel


sergi çıkışı inci'nin yeni yerine götürdüm cem'i. profiterolü kilo kaygısıyla yedim. tatlı yemiyorum, epeydir yemediğim için de artık canım hiç istemiyor. eskiden de pek düşkün değildim gerçi. o değil de, biliyorsunuz değil mi, sadece tatlıyı kesince epey kilo veriliyor. hem sağlıklı hem estetikli yani. yemeyin, yedirmeyin. yaptığımı yapma dediğimi yap. çocuklara derlerdi böyle, tam sopalık bir laf. neyse ayda yılda bir perhizi bozuyorsam gerçek bir sebebi olmalıydı ama onu bile çok istemedim valla. şimdi sırada güllaç var, haftaya.


mis sokak, 18


sonra şu seyyar çiçekçiye rastladık, fesleğen ile süs biberi aldık. iki saksıyı torbaya koyup caddeye çıktık.


böyle tatlı bir dükkan var mis sokak'ta. cem'in sıkılacağını bildiğimden girip gezemedim, aklımda.


hmm okuma listesine yazalım bunu.
yazarı şurdan hatırlıyoruz:

4 comments:

polente said...

ama tatlı yemiyorum, canım bile istemiyorlarla gelmeyiniz lütfen, ben tatlısız yaşayamıyorum adeta ve nasıl kıskanıyorum canı istemeyenleri, ühühühü

yasemin said...

nazar etme ne olur, çalış senin de olur.

her gün tatlı yiyorsan yaşayamazsın tabii. tatlı miktarını 3-2-1 diye azaltıp, birkaç hafta 0 tatlı ile alıştıracan bünyeyi. bunlar alışkanlık işi, biliyosun. baştan alışmamak lazım ama geri dönüşü var. peki geri dönerken acı var mı, bütün bağımlılıklarda olduğu gibi VAR.

bir nevi güzin ablayım, ısısısısıs :p

özden said...

yasemin, ahmet aydın'ın yazısını okuyunca koştum sana geldim hemen, bilimsel destek vermek için :)
ve evet kesinlikle tatlıyı azaltınca bir süre sonra istemez hatta yediğinde beğenmez hale geliyorsun.

http://beslenmebulteni.com/beslenme/sismanligin-nedeni-fazla-kilo-almak-degil-fazla-fruktoz-tuketmek/

yasemin said...

sağol özden. ben alaylıyım, deneyerek öğrendim, yıllarca çalıştım :) aynen öyle oluyor. tatlıyı görmek bile istemediğim anlar oluyor bazen.

şeker = zehir. az yedimlerle falan olmaz, hiç yenmeyecek. vücudun tatlı ihtiyacı falan diyor kimisi. sanki vücudun her ihtiyacıyla çok ilgiliyiz de... tüm gün doğrudürüst hareket etmeden yaşarken vücudun hareket ihtiyacını düşünmüyor mesela bunu diyen. vücut o ihtiyacı başka yediklerimizden karşılıyor merak etmeye ve gidip tatlı yemeye hiiiiç hacet yok. teşekkürler :p

not: yiyorum ben de ama az :p önümüzdeki haftayı bekliyorum, küllaç yiycem :D