Tuesday, July 16, 2013

zorba mısın?

son günlerde zorbalık üzerinde düşünmek için çok sebebim oldu. ülkeyi yönetenlerin zorbalığı; polisin zorbalığı; evde, aile içinde zorbalık derken hasbelkader hayatımıza dahil olabilmiş insanlardan gelen zorbalık üzerine uzun uzun düşündürecek garip bir tecrübe yaşadım. bunun üzerine ergenliğini geride bırakamayan ve bunun da farkında olmayan yetişkinlerle dolu bir toplum olduğumuza bir kez daha kanaat getirdim.

her şey kendi istediği gibi olsun diye ortamı ve insanları kontrol altında tutmaya çalışırken etrafındakilere yaşattığı psikolojik terörü ve kaprisi kendine hak gören ham insan çok maalesef. bu davranış modeliyle, hayatıma son örnekle birlikte girenlerin sayısı 3 oldu. gerçi ne oluyor, bana oldukça uzun gelen bir sabır sürecinin ardından kendilerini gaibin derinliklerine yolluyorum, bir daha hiç görmemek üzere. ne sabretmeye, ne anla(ş)maya, ne de anlatmaya geliyorlar çünkü. benmerkezci dünyalarında kendi kendileriyle kalmaları en iyisi, zaten asıl istedikleri de o. böylesinin hizmetine ya da boyunduruğuna girmediysen kaybol. oldu, memnuniyetle.

bu tiplere zorba mısın diye sorsan soruyu bile anlamazlar. nasıl böyle bir şeyi sorarsın sen onun gibi narin ruhlu birine? bunu sormakla asıl zorbalığı sen yapıyorsun hatta. devekuşu, sakın çıkmasın kafan kumdan. yalnız kafan orda da diğer yerler açıkta, sen görmüyosun ama dışardan her tarafın kabak gibi görünüyor, ne haber?

benim de büyümemiş, ergen kalmış yönlerim var. çocuklar sayesinde bu yönlerimi farkettikçe, ben de büyümeye çalışıyorum. görmezden gelmiyorum, kendi görüp bildiğimi kimseden saklamaya çalışmıyorum. hele rüya ile cem'den hiç saklamıyorum, farkettiler mi, etmediler mi demeden, nerde nasıl yanlış yaptığımı, hatamı nasıl düzeltmeyi planladığımı onlara anlatmaya çabalıyorum. planladım diye her zaman düzeltemediğimi de biliyorlar. o kadar kolay değil. ancak çocuklarımın şunu mutlaka bilmelerini istiyorum: zaaflar saklı kalamazlar, herkes her şeyi görürken, senin onu gizlediğini sanmandan daha komik ve zavallı ne olabilir? kimse aptal değildir. kendini herkesten akıllı sananlar hariç. hiç mi la fontaine okumadın? saklamaya değil değiştirmeye çalış. kimin ne düşündüğünün ne önemi var? ortalık vitrini düzgün tutup içeriye elini hiç sürmeyenlerle dolu. sen bırak, vitrin dağınıksa öyle kalsın, içeriyi temiz tutmaya bak.

mükemmel değilim (mükemmeliyetçiliğiyle övünen biriyle çalışmıştım bir ara. böyle açıklamalar yapanların görünmeyi umdukları gibi mükemmel görünmediklerinin bilincinde değildi, yazık. row row row your boat gently away from me...) neyse, benim kusurlarım var, hatalar yapıyorum ve onları tekrarlamamak için neler yapmam gerektiğini her gün düşünüyorum, yaşadıkça bitmeyecek bir çaba.

5 comments:

Anonymous said...

Benim boyle, aynen tarif ettiginiz gibi bir annem var. Ama iste, oyle sak diye istemedigin zaman hayatindan cikmiyor. Bazi yonlerim ona cok benziyor, bu forever ergen taraflarimi budamaya calisirken bir omur gececek boyle.

yasemin said...

ergenliğini atlatmamış annenin yetişkin çocuğu olmak kolay olmuyor. bana da bir ömür sürecek gibi geliyor.

zamanında büyümek en güzeli olurdu. umarım yeni kuşaklar için öncekilere göre daha yaygın bir durum olur vaktinde büyüyebilmek.

Aslısın said...

Bu degisim esnasinda en durust ve sahici destegi de cocuklar veriyor.

Anonymous said...

O zaman size the doors dan "people are strage" adlı şarkıyı yolluyoruz...Benzer duygulardan...

Ilker

asliberry said...

Benim de hayatımda böyle kişiler çok, en yakınlarımdalar üstelik, ne atabiliyor, ne satabiliyorum. Sevmeme de engel değil ama bazen gerçekten bunalıyorum. Sen piyasada bilinen şekliyle yoga yapmıyorsun ama gerçek yogayı yapıyorsun aslında. Çünkü çok farkındasın, dışarıya değil, içeriye yolculuk etmeyi içgüdüsel olarak biliyorsun. Bu muhteşem bir şey. Çünkü çoğu insan böyle değil. İyi ki varsın Yasemin.