Wednesday, March 14, 2012

leventname'den

bir önceki postta bahsettiğim leventname'den 6 eylül 1956 gecesine (6-7 eylül olayları) dair:

"Dokuz yaşındayken insandan korktum. Annemle oturduğumuz evin kapalı kepenklerinin arkasından gizlice gözetlediğimiz elli altmış kişi evimize saldırıp saldırmamaya karar veremiyordu. Neyse ki, o gün ilkokul öğretmenimizin sınıfta hepimize bellettiği "kıbrıs türktür" ibaresini bahçede duran otomobilimizin üstüne beyaz tebeşirle yazmıştım. gittiler başka yerleri yağmaladılar."

Devletlerin çocukları biçimlendirmek için yazdırttığı tarih kitaplarımızda düşman hep yabancıdır. Oysa biliriz ki yabancılardan değil en çok kendi devletlerimizden çekmişizdir. Düşüncelerinden ötürü işkence görenler, faili meçhul cinayelere kurban gidenler, asılanlar, hapislerde yatanlar, gündelik yaşamlarında aitliklerini gizlemeye mecbur hissedenler, istemedikleri halde emredildi diye askere gidip öldüren ve ölenler, yabancılardan değil, devletlerinden çekmiştir.

sf.45

*
Gündüz Vassaf 1946 doğumlu olduğuna göre aşağıda bahsettiği dönem 1950ler olmalı. Ben 80'lerde ilkokula giderken durum benzerdi. Bugünkü eğitim anlayışına baktığımızda, aradan geçen 60 seneye rağmen değişen pek bir şey olmadığını görüyoruz. Beton bahçeli okullar, yarışlar, itaat beklentisi... 

Bilgiyi sorgulayacağımıza, öğretmenin sorgulanmaz olduğunun örneğini Erenköy Kız Lisesinde öğretmenlik yapan annem anlatmıştı. Öğrencisinin güneşin yapısıyla ilgili sorduğu soruya sınıfta "Bilmiyorum" diye cevap veren annem dersten sonra öğretmenler odasında meslektaşlarına sormuş aynı soruyu. Odada bulunan müdür, "Sen öğrencilerimizin önünde bir şeyi bilmediğini nasıl söylersin cahil kadın" diyerek işine son verip başka bir okula naklettirmiş.

Levent'te beynimize zikredilen kalıplar gibi bahçesine de baştan aşağı beton dökülmüş ilkokulda, öğretmenimi memnun etme yarışında sınıf sonuncusu olmuştum. "Yarış", okul müdürünün beni odasına çağırıp eğitim felsefesini anlatırken ayakta dinlettirdiği konuşmasının anahtar kelimesiydi. Eğitimde amaç birinci olmaktı. (...) Müdürün tespit ettiği yarışta sonuncu olma halim, yaz tatili yaklaşmasına rağmen okumayı öğrenmememden, ders kitaplarımızdaki Ali'nin topu tutup tutmamasının ilgimi çekmemesinden kaynaklanıyordu.

sf.49

12 comments:

Nihal said...

çok güzel...sayende karanlık bir güne aydınlık başladım teşekkürler...
Nihal

Nihal said...

çok güzel...sayende karanlık bir güne aydınlık başladım teşekkürler...
Nihal

Girno said...

çok çok güzel, bu kitabı bugün alacağım hemen, okumadığıma hayıflandım ayrıca... izninle paylaşmak istiyorum :)

yasemin said...

tabii ki girne, izne ne hacet ayrıca :)
ben de dün gece senin bloga uğramıştım. sevgiler.

Girno said...

Yaseminciğim, ben hiç doğrudürüst zaman ayıramıuyorum blog a nedense, sebebi zamansızlıktan çok, plansızlık ve tembellik maaleswef :( ama uğramana çok seviniyorum :) unutmayayım diye bazen olanları yazmaya çalışsam da, cümle düşüklükleri hatalar düzeltmem için beni bekliyor... Seni, Rüya -gibi- bebeğini ve Cem abimizi öperim. Rüya ismine de ayrıca bayılırım, Lorin e koymak istedim ama eşim Lorin istedi bu arada...

architect said...

Sayende "Cehenneme Övgü" yü okuyorum ben de,gerçekten insana hayatı,düzeni sorgulatan bir kitap,teşekkürler paylaşımların için.

yasemin said...

architect sevindim. çok sevdiğim bir kitaptır.

yaban said...

bizim zamanımızda her sabah okutulan bir ant vardı, kaldırdılar mı acaba? 'türküm, doğruyum, çalışkanım'
ile başlayan ve 'yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir' diye biten.. kitaptan yaptığın her iki alıntı da günümüzde değişen pek bir şey olmadığını gösteriyor hatta belki artık daha da kötü..

yasemin said...

anda devam... cemler her sabah okumuyolar allahtan :/

yaban said...

bunu okudun mu?
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1082605

yasemin said...

şimdi okudum.

yaban said...

bu arada o and 'varlığım türk varlığına armağan olsun' diye bitiyordu, şimdi hatırladım ben de..