bugün pek parlak bi gün geçirmedim. bir önceki postta cem öğlen uykusundaydı, uyanmasına yakın sanal marketçiler geldiler, sevinç ve heyecan karışımı bi duyguyla kapıya koşarken cumartesiden beri cüzdanımı görmediğimi hatırladım. güya onlar gelmeden arayacaktım, bi ara bunu düşünmüştüm. günlerdir evden çıkmıyorum, cumartesi füsun'la yaptığımız semt dahilinde sayılabilecek kısa gezintimizi saymazsak. uzatmadan söyleyim, cüzdanı bulamadım ve torbalar adamlarla birlikte geri gittiler. ihtiyacım olan her şey o torbalardaydı. yumurta, süt, ekmek, elma, zeytin, makarna, külot şeklindeki bezler ve şu an hatırlamak bile istemediğim diğer şeyler... hepsi geri gitti. cüzdanı ararken dandik bi kart buldum, tabii ki işe yaramadı.
benim cüzdan, kart, para tipi şeylerle aram hiçbi zaman iyi olmadı; sürekli kayıp ve unutma derdiyle uğraşıyorum ama beni kendileriyle karıştıran bazı aklıevvellerin sandığı ve konuştuğu gibi cebimdeki akrepten dolayı değil, derbederlikten. para harcamamak için cüzdan evde unutulur mu? unutulurmuş, ben o yüzden unutuyormuşum.. la havle... bi de böyle gereksizlikler dahil oluyor hayatıma arada. neyse.
sonuçta cüzdan yok. en son cem'in elindeydi... cumartesiden beri yok... o gün çöpte saatimi ve pembe beremi bulmuştum... bankayı aradım son işlemleri hala ben yapmış görünüyorum. bu iyi en azından. adamlara, siz gidin en iyisi, bulamadım ben cüzdanı, zamanınızı almayım daha fazla derken baya kötü hissettim kendimi. arkalarından kapıyı kapatınca cem neden torbaların da gittiğini anlayamadı, sonra bana sarılıp cici dedi, o anı günün en güzel anı ilan ediyorum. içeri gittik, bezini değiştirdik, mutfağa gidip mama yedik, evde gezip cüzdan aradık. yok, yok! cem hadi söyle, nereye attın annenin cüzdanını, çöpe mi? hadi söyle?
bazı insanlar nizamidirler. doğuştan mıdır, nerdendir bilmiyorum. evleri hep mum gibi duruyordur eminim. ben öyle değilim. hiç olmadım ve olmayacağımı da biliyorum. mükemmeliyetçiyim ben diyen tipler tanıdım mesela, hemmen kaçarım yanlarından. bazen karar alıyorum: evi mum gibi yapıcam ve hep öyle tutucam. bu evde artık hiçbi şey kaybolmıycak, karışıklık kafamı karıştıramıycak vs. vs., olmuyor. ortalığı toplarken hep bi şey bulup onun içine dalıyorum, iş yarım kalıyor. ya da diyelim azmettim topladım, 2 gün sonra gelin bakın... olabilir. çok da şikayetçi değilim ama bugün birden o kuralcı, titiz tiplerden biri değilim ben diye homurdanırken buldum kendimi. çok fazla şey bok gibi görünmeye başladı gözüme. ilk defa küplere bindim cem'in yanında, belki de o yüzden cici dedi bana. 3 kere yere şişe dolusu zeytinyağı döktü cem, hiç kızmadım, içimden bile, ama bugün... akşama ne pişireceğimi bilmiyorum, malzemeler gitti, cüzdan yok, havadan dolayı dışarı çıkamıyoruz... ya, neyse, uzatmak istemiyorum, uzattım zaten. saatlerdir kafamda çalıyor bulutsuzluk özlemi'nin şu şarkısı: bugün canın çok sıkkın, her şey sana zor geliyor olabilir... bugün hiç bilmediğin bir kaos içindesin kimbilir... ne olursa olsun yaşamaya mecbursun.
Tuesday, February 7, 2006
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
hani insan bazi klasik kitaplari 3-4 senede bir tekrar tekrar okur ya..ben de bu blogu iste oyle acip acip eski postlari tekrar okuyorum. istisnasiz hep iyi geliyor bana.
ayşegül, bunu duymak ne kadar güzel...
Post a Comment