Showing posts with label cem'in sevdiği tarifler. Show all posts
Showing posts with label cem'in sevdiği tarifler. Show all posts

Thursday, November 12, 2009

ev yapımı yoğurt


cem bebekken mayaladığım yoğurdu fırının yoğurt ayarında bekletirdim. o zamanlar yoğurdu her seferinde tutturamazdım. tutturamadığım bir gece "yarın yoğurt yerine bebeğime ne yedireceğim?" diye düşünmekten gözüme uyku girmemişti. emzir gitsin, ne olacak ki? 4 duvar arasında cem'le geçirdiğim yalnız günlerden kalma böyle takıntılı anılarım var ama sayıları gerçekten çok az, velveleci tiplerden olmak istemediğim için takılmamaya çalışırdım zaten öyle olmak için fazla tembel ve rahat bi tipim galiba. neyse, sonuçta tutmayan yoğurtlar uykumu kaçırdı mı kaçırmadı mı, ona bakmak lazım.

o zamanlar mutfakta yer kaplamasın diye henüz şu fotoda gördüğünüz nuh nebiden kalma yoğurt makinesini istemiştim melmeketten; '80'li yılların başında kıbrıs'tan gelmiş, yıllarca dolap bekçiliği yapmaktan başka bir işe yaramamış bir makineydi işte.

cem 2 yaşını bitirdikten sonra evde yoğurt mayalamayı bıraktım çünkü tutturma işini hala garantiye alamamıştım. sütümü gündönümü çiftliği'nden almaya başladıktan sonra yani yaklaşık 1 yıl önce yoğurdu yeniden evde mayalamaya karar verdim ve bu sefer makineyi istedim. mini fırının düşük ısıya sahip yoğurt ayarı vardı olmasına ya, bu makineyle yoğurt yapmaya başladıktan sonra hiç tutturamama derdim olmadı. o zamandan beri de evde hazır yoğurda yüz veren kalmadı. bazen bittiği ve yenisi yapılamadığı için küçüğünden bir kase alıveriyorum da, onur da cem de hemen "ne zaman yoğurt yapacaksın?" diye soruyorlar. gelen arkadaşlarıma ve komşuma da ikram ediyorum, yoğurdu makinenin minik cam kaplarından kaşıklayıp mideye indiriyorlar. evde yoğurt yapmayı, tutmasının, ilerleyen zamanlarda kıvamının tam istediğiniz gibi olmasının ve herkes tarafından beğenilmesinin sevinci için bile denemek lazım; uğraştığınıza (buna uğraşmak denebilirse) değiyor.

aşağıdaki tarifi, gündönümü'nden süt almaya başlayıp da ilk defa makinede yoğurt yapacak birkaç arkadaşıma göndermiştim zamanında.

makinede yoğurt yapımı:


"ben aysun hanim'dan aldigim sutu 1-2 tikirdatiyorum, oyle uzun boylu kaynatmaya gerek yok. kendisi de oyle soylemisti zaten. harika bir süt. miss.

* sutu 1-2 tıkırdayana kadar kaynatin.
* boş kapları 5 dakika önce prize takıp çalıştırdığınız yoğurtmakinesinin içine yerleştirin.

* kaynayan sutu yogurt kaplarına bosaltın.

* sut dolu kaplarin icine arada bir ısı kontrolu yapacaksiniz. ısının, süte değdiğiniz zaman hemen parmağınızı cekmeyeceginiz, bir süre dayanabileceginiz bir sıcaklığa ulaşması gerekiyor ama ılık da olmayacak. ılıktan cok sicak diyebilecegimiz, parmagin dayanabilecegi bir ısıda olmalı. bu ısı konusu cok onemli cunku yogurdunuzun kivami ısıyı iyi tutturmaniza bagli.

* sutu beklerken kenarda bir tabaga 1 litre icin yaklasik 2 tepeleme tatli kasigi (veya bir çorba kaşığı) yogurdu koyun. ilk mayalamada sececeginiz yogurt icin coban, kanlica ya da simdilerde marketlerde gormeye basladigim organik yogurttan secebilirsiniz, daha sonra kendi yogurdunuzu maya olarak kullanacaksiniz zaten. tabaga koydugunuz yogurdu, az sutle seyreltin, sutle homojen karisacak hale getirin. bu isler icin minik tahta kasik daha iyi olur, yoksa onemli degil.

* sut ideal ısıya ulastigi zaman her bir kaba bir tatli kasigi seyrelttiginiz yogurttan koyup yavasca karistirin. mayaladiginiz kabi ve makineyi artik hic kimildatmayacaksiniz.

* her bir kaba ayni islemi uyguladiktan sonra makinenizin kapagini kapatin. benim makinemin 12 derecesi var, ben isiyi ortalarda bir yere, 6 veya 7'ye ayarliyorum. gece yatmadan mayaladigim yogurt (12-1 civarı) sabah uyandigimda (8-9 gibi) hazir oluyor.

* sabah ilik kaplari biraz oda isisinda tutup sogumalarını bekledikten sonra kapaklarini kapatip buzdolabina koyun. yoğurdunuz 7-8 saat sonra yenmeye hazirdir."



tencerede yoğurt mayalama:

yoğurdu tencereyi sımsıkı sarıp sarmalayarak ısı kaybını engellemek suretiyle de tutturabilirsiniz. ancak süte mayayı kattıktan sonra sütünüzü uyutacağınız için tencereyi kımıldatmamanız gerekiyor, bu yüzden sarma işlemini sütü tencereye dökmeden önce yapın. tencereyi sarıp yoğurt için bekleteceğiniz köşeyi belirledikten sonra sütü boşaltın. 1 litreye 1 çorba kaşığı sütle seyreltilmiş yoğurdu sütünüze karıştırıp tahta kaşıkla yavaş yavaş karıştırın. tencerenin üstünü kapattıktan sonra mayalanmasını bekleyin. benim bekleme sürem 7-9 saat.

Tuesday, August 11, 2009

evde :: zeytinyağlı barbunya

evde :: aktivite özürlü anneden evde çocukla vakit geçirme teknikleri

zeytinyağlı barbunya pişiriyoruz


yasemin: öğlen uykusu mu, barbunya ayıklama mı?
cem: barbunya ayıklama
y: o zaman akşam erken yatarız.

c: kabul.

bir taşla iki kuş ;)


cem barbunyayı sudan geçirip bir taşım haşlanmak üzere tencereye boşaltıyor.


üstünü örtecek kadar su dolduruyor, tencereyi ocağa götürüp altını yaktıktan sonra işi bana devrediyor. 

süre: barbunyanın miktarına bağlı olarak değişir, bizimki (1 kg.dan biraz az barbunyayla) 45-50 dakika sürdü.


pişirirken göz ucuyla yine bi leman cılızoğlu'na baktım. aslında pişirdiğim barbunyanın kitaptaki tarifle pek ilgisi yok. ben zeytinyağlı barbunyaya havuç, patates, yeşil biber, domates ya da salça koymuyorum sadece soğan, bir diş sarmısak ve az karabiber ile pişirip piştikten sonra üzerine maydanoz serpiyorum. bu sade haliyle barbunya bize daha lezzetli geliyor. (kitaptaki tarif için fotoya tık)

Thursday, February 26, 2009

ekmek makinesinde kek


ekmek makinesinde kek yapmayı denediniz mi, çok güzel oluyor. denemediyseniz makinenizin tarif kitapçığına bi göz atın. ben kitapçıktaki tarifleri uygulayıp sonuçları gördükçe aklıma gelen farklı formülleri ve kendi tariflerimi de denedim, sonuç her zaman başarılı oldu. makinede kek yapmaya başladıktan sonra hiç fırında kek pişirmedim -zaten kekler benim fırında nedense pek düzgün kabarmıyorlardı.- şimdi ekmek makinesinde pişen kekin ayrı bir lezzeti olduğunu düşünüyorum ve keklerimi tadan pek çok kişiden de bunu duyuyorum.

fotodakini (daha iyisini çekebilmiş olmayı isterdim), dr.oetker'in şokokek karşımıyla yaptım. tembel günlerde hazır kek karışımlarını kullanıyorum ve malzemeleri aynı ekmek yaparkenki gibi hiç çırpmadan makineye ekliyorum; hamarat günlerde kendi kekimi çırpıp sonra makineye aktarıyorum, iki türlü de ortaya güzel kekler çıkıyor. dünkü gibi ultra tembel günlerimde ise hiçbirini yapmamış olarak ağırlıyorum misafirlerimi, evde kek yapacak malzeme bile bulamıyorum çünkü. aras, sana limonlu kek sözüm var; unutmadım, ayaktayım! şimdilik sadece tarif var, çok yakında kendisi de olacak :)

makinede şokokek:

* 3 yumurta
* 1/3 kap zeytinyağı
* 1/3 kap süt
* 1 tatlı kaşığı tereyağ
* 1 paket şoko kek karışımı
* 2 avuç kuru yabanmersini
* ceviz içi
* çikolata parçaları

- yumurta, sıvıyağ ve sütü ekmek kalıbının içine koyun.
- hazır kek karışımını ilave edin.
- program seçiminden keki seçip makineyi çalıştırın.
- malzeme eklemek için bip sesini duyduktan hemen sonrasını değil yoğurma aşamasının sonlarını bekleyin yoksa cevizler (ya da hangi ek malzemeyi koyuyorsanız) unufak oluyorlar. ben kekin içinde parçalanmadan, bütün olarak kalmasını istediğim için malzemeleri geç atıyorum.
- çikolatayı, damla çikolata olarak değil de sevdiğiniz bir çikolatayı seçip ufak parçalara ayırdıktan sonra eklemenizi öneririm. ben acı (bitter, % 70) çikolata + portakallı çikolata koyuyorum. 

not: malzemeleriniz oda ısısında olursa kekiniz daha iyi kabarır.

Thursday, January 15, 2009

cem'den kapkek tarifi


12 ocak 2009, pazartesi
cem geçenlerde kapkek istemişti. bugün haftasonu etkisini gösteren soğukalgınlığını atlattığından emin olmak için yuvaya götürmedim. öğleden sonra kendi kapkekini kendisi yapmak üzere mutfaktaydı; un karışımı paketini makasla kesmekten fırını yakmaya her adımı kendisi yaptı. tarif ve altyazılar için fotoğraflar geçerken mausu yaklaştırın.

ek gıdalara geçtiğimiz zaman yemek konusunda müşkülpesent bir çocukla karşı karşıya olduğumu anlamıştım gerçi sadece anne sütüyle beslenirken bile prensipleri vardı cem'in: emerken kimse konuşmayacak, etrafta yürümeyecek, ben kımıldamıycam, mutlak sessizlik, cem süt içiyor, nefesler tutulacak yoksa ağlar, küser, emmeyi bırakır, birkaç saat boyunca da boykot, emzirmek mümkün değil, aç durur... şimdi kuralları yumuşadı belki ama yine yemeği tam istediği şekilde pişmiş olmalı; yemekte dereotu, maydonoz, hiçbi ota izin yok, biraz fazla pişmişse iptal edebilirsiniz o öğünü sonra baharat ayarı hep aynı olacak, tabağındaki soğuk olmayacak ama sıcak da olmayacak... ufacık bir ayrıntı yüzünden yemekten vazgeçebilir. yemeği gerçekten beğendiği bir gün "biliyorum bana bir yemeği beğendirmek zor ama bu güzel olmuş" dedi. durumun farkında ve geribildirimde kusur etmiyor neyse ki. madem bu kadar zor beğeniyor ve neyi beğeneceğini de iyi biliyor o zaman bu durumdan yararlanmanın bi yolunu bulmalı: cem'in ilerde mutfağı sevmesi, yemeğini istediği şekilde pişirmesi, farklı tarifler denemesi, kendi tariflerini yaratması, bize de tattırması için mutfağa alışması iyi olur, hem mutfak benim gibi tembel biri için bile eğlenceli bir yer. insanın her gün çok hevesli olmasa da, kendi yemeğini pişirmesi, yaratıcılığını harekete geçirmesi, evdekilerin karnını doyurması hatta sadece evi saran güzel kokular için bile mutfağa girmesi iyi bir şey. cem'i baştan sona kendi yapabileceği tarifler için sık sık mutfağa davet ediyorum; ben tarifi okuyorum, fotoyla ilgileniyorum, o malzemeleri hazırlayıp tarifi uyguluyor. kolay tarifler dedim. zor olursa cem kızıp bu işten temelli vazgeçebilir, bu işin aslında hiç de eğlenceli olmadığını sanabilir, devam etmesi için zorlanmaması daha doğrusu yılmaması gerekiyor; tarifler o ustalaştıkça zorlaşır. ne diyordum, son olarak pişenleri çizgi film izlerken yiyoruz, karşı komşumuz saadet teyze'ye, öğretmenine, misafirlere ikram ediyoruz.

Sunday, January 11, 2009

sardunya'yla yasemin'in kompostosu

foto: sardunya

cuma günü maillerimi okurken ekranın köşesinden sardunya'nın bana yasemin dediğini gördüm. msn, çet, skype olaylarından bi haber olduğum için (elif'len miyes kızmayın, öğrenirim bi ara ;) önce ne olduğunu anlayamadım. gtalk veya gchat denilen yazışma ortamıymış meğersem bu, birkaç şaşkın cümleden sonra biraz yazıştık sardunya'yla, ilerleyen dakikalarda çetten iki evde de beğenilen bir tarif doğdu. 

yasemin: bak bugün bi komposto yaptım uydurmasyon ama leziz, elif'e de yazdım
sardunya: aaa
yasemin: sana tarifini vereyim mi
sardunya: ver ver limonata içip duruyorum dünden beri zaten içim yanık
yasemin: ayy sana kopyalıycam derken sildim ne salağım
 
işte tarif:

- cem hasta, yemek yemiyor. komposto geldi aklima, hem sever, hem de hasta yemeğidir. pek nefis oldu: 

* çok çok az kahverengi şeker, tadına bakarak koy
* 3 elma, yarim ayva da koydum ben yoksa boşver
* bir avuçtan fazla kuru üzümü gat, gaynat gaynat (meyvelerin üstünü örtecek kadar su ile)
* ateşten almana yakın tarçını koy -kendin ayarla- 
* ve bi çimdikçik de zencefil. 

mmmh nefis canım.

sardunya: anaa güzelmiş. dur ben kalkıp yapayım. yemek de yapmam lazım, sadece kabak var:(
yasemin: oldu, hadi görüşürüz. sonucu yaz bana.
sardunya: yazarım, ayvayı bitirdim, o yok

iki gün sorna

sardunya: ben yaptim kompostuyu
ama soyle:

* elma doğra at
* tarcin kabuk at
* üzüm at
* zencefil at
* karanfil at

kaynat

* aklina gelsin biraz seker at
* allahtan az at
* çünkü sonra pekmez at
* bir cimcik de boya gıdası at
* kırmızı şerbet oldu
ilk defa bitti kompostu

Thursday, December 25, 2008

geçen sene bugün

1. gün: like a rolling stone (25/12/2008)

cem'in yuvası bugünden 5 ocak'a kadar tatil. havalar çok soğudu burda, yağışlıydı da, bugün çıkmadık, ilk günümüz evde geçti. madem evdeyiz, bir tatil günlüğü yapabiliriz diye düşündüm sonra dönüp baktığımda, günlük ayrıntıları hatırlamak iyi oluyor.

cem oynarken kap kek var mı (o ne ya?) diye sorunca kurabiye yapmaya karar verdik. kolay kurabiye vardı hani ondan yaptık fakat ya aldığı kadar un olayını abarttık ya da tepsiyi fırında 5 dakika fazla tuttuk, kurabiyeler biraz kaya gibi oldu. cem yerken azı dişlerini kullandı ama tadı her zamanki gibi güzeldi. şimdi yazarken kahveyle yiyorum, tıkır kıtır.



cem neşeliydi bugün. evde olmak hoşuna gidiyor. oynarken birden "televizyonu açsana ses olsun izlemiycem, çok sessiz oldu" dedi gülerek. ses olsun diye tv açtığımız olmamıştı hiç, "git bi müzik koy öyleyse" dedim. kendi cdleri arasından new orleans playground'u seçti, biraz dans ettik neşeli neşeli.

öğleden sonra yemekteyiz'i açtım, mükarrrrem hanım'ın neler yapacağına yan gözle bakarken korsancılık oynadık, o sırada televizyon tamircileri geldi, tv kapandı cem doğrularıyla yanlışlarıyla kediler kitabını getirdi. biraz okuduk, sorduk, cevapladık. tamircilerin açtığı sünger bob'u gören cem tv izlemek istedi. sabah 20 dakika izlemişti, 10-15 dakika daha izledi. bu işi de sınırlı tutmaya çalışmak ipte yürümek gibi, çok zor. bu arada hava kararmıştı, ben aradığım bi kullanma kılavuzunu bulamadığım için kızgındım, bir şeyi arayıp arayıp bulamamak, hoff... daha çorba yapacaktım, mutfağa girdim.

son zamanlarda iştahı iyice azalan cem'in akşam acaba ne yiyebileceğini düşünürken biraz daha sinirlendim kendi kendime. başka bir şey yemek istemezse bile iyi bir çorbayı reddetmeyebilir derken şöyle bir çorba çıktı ortaya:

sebzeli mercimek çorbası

* yarım su bardağı kırmızı mercimek
* yarım su bardağı kabuklu mercimek
* 1 litre (+ pişirirken eklediğim yaklaşık 2 bardak su)
* bir küçük soğan, yemeklik doğranmış
* bir ufak kırmızı biber
* bir ufak havuç
* bir avuç brokoli
* iki diş sarmısak
* tereyağ
* kuru nane, kırmızı toz biberi kırmızı pul biber, karabiber, tuz

* malzemeleri yıkayın, doğranacakları doğrayın.
* tencereye suyu koyup önce mercimeği kaynatmaya başlayın, mercimekler yumuşamaya başlarken haşlanma sürelerini düşünerek sebzeleri (sarmısaklar hariç) eklemeye başlayın. sebzeleri daha sonra atıyoruz, en kolay pişen brokolileri en son olacak şekilde. sebzelerle birlikte tuz ve dilediğiniz kadar karabiberi ekleyin.
* pişerken çorbanın çok koyu olacağını düşünürseniz biraz daha su ekleyin.
* sebzeler yumuşayınca ateşten alıp biraz bekledikten sonra çorbayı blenderdan geçirin.
* bir kaşık tereyağ eritip içine kuru nane, toz ve pul kırmızı biberi karıştırdıktan sonra karışımı çorbaya ekleyin.
* ben sarmısakları en son rendeleyip ekledim çorbaya, pişirmeden. siz isterseniz erittiğiniz tereyağına da katabilirsiniz.

gece onur'la my kid could paint that diye bir belgesel izledik. iyi bir film olduğunu düşünmüyorum ama kısaca bahsedicem. film herkesi şaşkınlığa düşüren ve bir anda ünlenip, tabloları binlerce dolara satılmaya başlayan 4 yaşındaki marla olmstead'in gerçekten bir dahi olup olmadığı sorusuna cevap ararken, soyut ya da modern sanatı da tartışmaya çalışıyordu sanırım. marla'nın babası pek hırslı göründü bize, tablolarını sergileyip pazarlayan galeri sahibi de pek tekin gelmedi, emlakçı havası vardı halinde, bir de soyut resme kenan kainatça bir yaklaşımı vardı; o da picasso'nun resimleri için "ne var, bunu ben de yaparım" dememiş miydi? e yapsana o zaman.


filmde sıkça fikir beyan eden new york times baş sanat eleştirmeni michael kimmelman filmin sonunda şöyle dedi:
fotağrafçı cartier-bresson, insanların fotoğraflarını çekmek korkunç bir şeydir derdi. bir şekilde sınırlarını ihlal etmek. hatta barbarcadır derdi. çünkü aslında onlardan bir şey çalıyorsunuzdur. çünkü onları bir şeye zorluyorsunuzudur. bu işlemin içsel adaletsizliğini sezmişti. tüm yazarlar, tüm hikaye anlatıcılar, bir şeylere kendi bakış açılarını empoze ederler. yani tüm sanatlar bazı açılardan yalandır. bir şey bir şeyin resmi gibi görünebilir ama o şey değildir. o şeyin temsilidir. senin belgeselin de bir seviyede, yalan olacak. bir şeylerin senin tarafından inşa edilmesi. nesneleri inşa etme biçimi. bu senin gerçeği nasıl yansıtacağına ve belirli bir hikayeyi nasıl anlatacağına karar vermenle ilgili.

Wednesday, December 17, 2008

domates çorbası

sonunda cem'in sevdiği domates çorbası tarifini buldum! bundan yaklaşık 2 yıl önce domates çorbasını çok sevdiğini beyan etti cem. ilk defa bir yemeği sevdiğini söylediği için çok şaşkın ve mutluydum. bebekken yemek işini eline koz olarak vermişim, daha yeni akıllanıyorum, akıllandıkça da yeme-içme işi bir dert olmaktan çıkıyor ama bunu sonra anlatırım. cem domates çorbasını günde 2 saatliğine gittiği oyun grubunda içip sevmiş, hemen yaparım ben de, ondan kolay ne var?

mevsim yaz olduğu için çorbayı domatesle yapmaya karar vermiştim. ilginç bir şekilde o güne kadar hiç domates çorbası yapmamıştım, aslında ilginç değil, yemek repertuarım belli, dönüp dolaşıp aynı 4 çorbayı yapıyordum, mutfakta bilmediğim yollarda dolaşırsam vakit kaybedebilirdim, hem nerde yeni tarifler bulup denemek için vakit o günlerde. 
takip ettiğim iki yemek sitesindeki tariflere baktım. önce evcini'ninkini denedim. çorbayı tabağa koyup cem'i masaya oturttum, o zamanlar hala ben yediriyordum, kitap okuyarak. cem'in yemek kozlarını nasıl elde ettiğini görüyorsunuz değil mi?

- bak işte sevdiğin domates çorbası, hadi bakalım.

nefesimi tutup ilk kaşığı verdim:

- bu benim sevdiğim çorbadan değil.

yerle yeksan oldum. çorbayı bitirmedi, zorla birkaç kaşık içti, tamam. 
ne sanıyordum ki?

x0x0x0

cem domates çorbası içtiği günler eve döndüğünde bu çorbayı çok sevdiğini mutlaka söylüyordu. ikinci sırada portakal ağacı'nın tarifi vardı ama olmadı, bu da cem'in sevdiği domates çorbası değildi. bu işin o kadar kolay olmayacağını tahmin etmeliydim.

cem bu çorbayı seviyor, istiyor ama ben bir türlü onun istediği çorbayı yapamıyordum. emine beder'e bile baktım, elimdeki diğer kitap tariflerini denedim ve en sonunda vazgeçtim. git yuvada ye, ben yapamıyorum. yeter!

birkaç ay önce, bir dergide, tefal reklamı sayfasında bir domates çorbası gördüm. sayfaya, bi dolu tarif denemiş, olmayınca domatesi bırakıp salçalı tariflere geçmiş, en sonunda da bu işten temelli vazgeçmiş birinin kayıtsız haliyle baktım.

malzemeler:

* 1 çorba kaşığı tepeleme un
* 1 çorba kaşığı dolusu domates salçası (ev yapımı ya da organik olsun)
* 1 çay kaşığı acılı biber salçası (ben acısız koyuyorum)
* 4 su bardağı soğuk su
* 1 çay kaşığı tuz
* 1 çay kaşığı kırmızı toz biber
* 1 çay bardağı süt ya da 1/2 çay bardağı krema
* 2 çorba kaşığı tereyağ (tarif margarin demişti) veya 3 çorba kaşığı bitkisel sıvı yağ

yapılışı:

* derin bir kaba salça, tuz ve kırmızı toz biberi koyup soğuk suyu yavaş yavaş salçalı harca karıştırarak ilave edin.
* çelik tencereye tereyağı koyun. yağ eriyince unu ekleyip pembeleşinceye kadar kavurun.
* un pembeleşince salçalı sosu tencereye yavaşça karıştırarak ilave edin.
* tenceredeki çorba kaynamaya başlayıncaya kadar yavaş yavaş karıştırın.
* çorba kaynamaya başladıktan 10 dk. sonra süt ya da kremayı katıp ocağı kapatın. 4-5 defa karıştırın. çorba servise hazırdır. dilerseniz çorbanızı kıtır ekmek ve kaşar ile servis yapın.

iyi, kolay, deneyeceğim son kez... uzun bir aradan sonra yeni bir domates çorbası için mutfağa girdim. cem artık başka bir yuvaya gidiyor, domates çorbasını burda da çok güzel yapıyorlar, hala her seferinde gelip anlatıyor, anlaşılan bu çorbanın nasıl yapıldığını bilmeyen bi ben varım. 

oldu! henüz tattırmadan anlamıştım istediğini bulduğumu, işte bu, en güzel tarif bence de bu. aradan geçen 2 senede kendi başına yemeyi öğrenmiş olan cem ilk kaşığı ağzına götürdü ve babasından öğrendiği şekilde "nefisss" dedi. sevinçten gözlerim doldu, hemen mutfağa kaçtım.

Friday, February 15, 2008

ayşe'nin susuz leziz tavuğu

tavuğu haşlamak için tencereye koyduğumu gören ayşe sordu: susuz pişiriyorsun değil mi o tavuğu?
- yoo suda haşlıycam işte, sonra da tavuklu pilav. susuz nasıl pişiyor ki anlamadım, sen bi yapsana.

yemek işini o anda ayşe'ye havale ettim. ayşe 5 dakikada tavuğu hazırlayıp tencereyi ocağa koyarken, onu izledim. pişmesini beklerken de, kızım sen emin misin bunun susuz pişeceğine, yanmıyor mu öyle? diye sorup durdum.

yanmıyor. tavuk piştiğinde pilav ya da çorba için su bile kalıyor tencerenin dibinde. belki bir tavuğun bu şekilde de pişirilebileceğini bilmeyen bi ben vardım, belki de benim gibi bundan haberdar olmayanlarla dolu dünya. muhteşem oldu muhteşem. bilmeyenlerin mutlaka denemesi gerek. ayşe'den öğrendikten sonra yemeğe gelen arkadaşlarıma da yaptım, kim yediyse çok beğendi. kendi suyunda piştiği için besin değeri suda haşlanandan fazla ve yine aynı sebeple lezzeti de had safhada. çok da kolay zaten öyle olmasa ben yapmam. çok fazla uğraşmadan kezzetli bi şeyler yemek istiyorsanız ayşe tarifi yazdı:

> Yasecim selam,
>
> Sizde pisirdigim su leziz tavugun tarifini
> veriyorum:
>
> Bir bütün tavuk iyice yıkandıktan sonra, iç
> organlarının bulunduğu kısma (içine yani)
> çeyrek limon sıkılarak çelik bir tencereye
> yerleştirilir.
> Üzerine bir çay kaşığı dolusu kekik, bir çay kaşığı
> dolusu pul biber, yarım
> çay kaşığı dolusu kimyon, bir tutam karabiber
> serpilir.
> Sonra hiç su eklemeden, tencerenin kapağı kapatılıp
> 5 dakika civarında kapak
> ısınıncaya dek harlı ateşte bırakılıp sonra ocağın
> altı mum ateşi gibi iyice
> kısılarak en az 1 saat boyunca pişmeye bırakılır.
> Tavuğun cinsine ve
> büyüklüğüne göre bir saatten fazla da pişirilebilir.
> Kendi suyunda piştiği için de çok leziz olur :) Aynı
> tarifi parça but-göğüs
> vb. ile de yapabilir, suyuna da çorba ya da pilav
> pişirebilirsin. Afiyet
> olsun !

Saturday, October 20, 2007

karışık komposto


beyoğlu'nda cem'le yemek yediğimiz üç yerden biri ağa lokantası (ikincisi artık anadolu yakası'nda da şubeleri olan saray muhallebicisi ve üçüncüsü de öğrenciliğimin minik ev yemekleri lokantası 3. mevki. ikisinde de sigara içilmiyor.) cem'in burda en sevdiği, karışık komposto; benim de. nefis. yolunuz düşerse siz de tadın. rengi şahane, vitrine bakarsanız görürsünüz ama tadına da bakmanız lazım. abartıyor muyum diye düşündüm ama cem'in benim yardımım olmadan mideye indirdiği 2-3 yemekten biri bu olduğuna göre abartmıyorumdur.

foto 6/10/2007'de ağa lokantası'nda çekildi. kavanozlarda şeftali ve kızılcık olduğunu tahmin ettiğim kompostolar. cem vişnelisini de çok seviyor, taneli veya tanesiz, yemeklerin yanında severek içiyor. evde yapımı da çok kolay, özellikle pek hoşlanmadığı yemeklerin yanında hoş bir sürpriz, bir destek kuvvet oluyor. ben genellikle tariflerde verilen şeker ölçüsünü epey azaltarak yapıyorum yoksa çok tatlı oluyor ve meyvenin tadı kayboluyor. şeker faydalı bir şey değil ayrıca şekeri çok koyduğumuzda azaltma ihtimalimiz yok ama tadına bakarak arttırma imkanımız var. bilgiç aşçı yamağından değerli bir bilgi olsun bu da.

tık

Thursday, September 21, 2006

kolay kurabiye


evde pek kurabiye pişirmem. isterim evimden kurabiye kokuları taşsın, sıcacık kurabiyeleri çaylarımızın yanında yiyelim gibi şeyler ama ben tek başıma bu evle ve 2 yaşındaki bir oğlan çocuğuyla kurabiye olayına girecek takati bulamıyorum kendimde. yani daha çalışkan, tertipli ve azimli bir insan olsam bulabilirdim tabii ki ama kendi kendime bi şeyler yapmaya, okumaya vs. zamanım kalmazdı, o takdirde de sinirli bi tip olabilirdim hiç lüzum yokken. işbu sebeple kurabiye tipi yiyecekler arka sokaktaki ev mamulleri satan dükkandan temin ediliyor bizim evde. yemek yapabildiğime şükrediyorum ben ya ne kurabiyesi, kısacası.

geçen hafta kendimi hala tatilde sandığım dakikalarda uzanmış roll'un eski sayılarından birindeki jane birkin röportajını okuyordum. cem de o sırada yeni uyanmış kendi kitaplarını getirip götürüyor, arada adlarını bildiği çeşitli şeylerin resimlerini "bu ne?" diye sorarak bana teyit ettiriyordu. kısacası hayatımdan memnundum, uzandığım yerden kalkmam gerekmiyordu, ufak kopuşları saymazsak dergimi okuyabiliyordum, rahattım işte. hiçbi mutluluk sonsuza kadar sürmez hatta yarım saat bile sürmez, cem kitaplarından birinde kurabiye resmi gördü ve tutturdu kurabiye diye. tabii ki kazımadım başlarda. biraz isteyip susacağını düşünürken yarım saat gabiye, gabiye dedi. ne kuru üzüm ne de başka bir şey vazgeçiremedi onu gabiyeden. virüs nedeniyle internete giremediğim bir zamandı ve daha önce denediğim toplam kurabiye tarifi sayısı 1'di, onu da yapmak istemiyordum. kara kara düşünürken aklıma portakal ağacı'ndan zamanında defterime not ettiğim kolay kurabiye adlı tarif geldi. iyi ki kolay diye yazmışım deftere zamanında. yapımı hakkaten çok kolay ve tadı harika oldu. kime tattırdıysam çok beğendi. ayrıca ilk defa alabildiği kadar un ibaresini uygulayabildiğimi gördüm bu tarifle birlikte. alabildiği kadarın ne olduğunu kesin bilemem diye düşünürdüm, o da kolaymış. tembellere, aslında herkese tavsiye ederim. o kadar kolaydı ki bir haftada iki defa yaptım ben hatta ikincisinde hamurun içine kuru vişneler koydum ve kalıpla keserken her bir kurabiyenin içine bir vişne düşmesine özen gösterdim, daha da harika oldu böyle. kalıplarım, bu arada çok küçük oldukları için çok sayıda kurabiye çıkabildi hamurdan, benimki gibi az yiyen çocukları olanlar için ideal bir durum. yalnız onur bir oturuşta 7 tane yemiş, kavanozun yarısı gitmiş. neyse. gerçi cem bile gidip gelip istedi bu kurabiyeden. güzel, deneyin pişman olmayacaksınız.

not: ben tam buğday unu kullandım.

Thursday, February 16, 2006

köfte - pilav


bugün bi yaratıcılık vardı sanki üzerimde. cem'e öğle yemeği hazırlamak için mutfağa girdiğimde hissetmiştim bunu. son zamanlarda hep yaptığım gibi kitabımı alıp mutfağa geçtim. hazırlayacağım yemekleri seçtim:


1) sebzeli köfte

2) şehriyeli pilav


tarifleri okudum ve sebzeli köfteye tarifte verilenlere ek olarak baharatlarla, sarmısak ve maydanoz da koymaya karar verdim. bu yetmezmiş gibi şehriyeli pilava da havuç rendeleyecektim. ve sonuç gerçekten müthiş oldu. kendimden beklemeyeceğim mükemmellikte iki çeşit yemek yaptım. uyanınca cem'e büyük bir heyecanla yedirdim, beğendi hatta hayatında ilk defa bir oturuşta 2 köfte yedi. cem'e sebze yedirmek zor ya, kitaptaki tarifler sayesinde sebzeyi dolaylı yollardan yedirmeye başladım. anladık takığım bu yedirme meselesine. kaç defa "aş bunları yasemin" didiysem de başaramadım. neyse şu sebzeli köfteden bahsedecektim. köfteyi aşağıdaki malzemelerle hazırlayıp iyice yoğurdum ve ızgarada pişirdim; yumuşacık, enfes bi şey oldu.

* 500 gr. kıyma

* 2 küçük patates, rendelenmiş

* 1 büyük havuç, rendelenmiş

* 3-4 diş sarmısak, rendelenmiş

* ince kıyılmış maydanoz

* ekmek içi

* 1 yumurta

* karabiber, kırmızı toz biber, tuz, kimyon


pilav da havuçla pişirilince safranlı pilav gibi bir renk aldı; cem onu da sevdi. işte yemek alanında dünyanın en büyük buluşları; siz de deneyin, siz de beğenin.


zümrüt özkan anjuere'nin aynı isimle hazırladığı bir de web sitesi var: http://www.yiyorumbuyuyorum.com/