Friday, July 21, 2006

gizli


bu kitapta ilginç bir yaşam öyküsü anlatılıyor. okuyalı 6 yıldan fazla oldu ama % 60 indirimde olduğunu görünce daha önce bu kitaptan bir gün bahsedeyim diye düşündüğümü hatırladım. ayrıntıları karıştırdıkça hatırlıyor olsam da bende iz bırakan bu kitabı gördüğüm an tanımayı çok isteyeceğim biriyle karşı karşıya olduğumu anlamıştım. beşiktaş'taydım, kitabı aldıktan sonra eve dönmek üzere otobüse binip pencere kenarında bir yere oturmuştum. o öğleden sonrayı çok iyi hatırlıyorum. kitabı bir an önce açıp okumakla, evde rahat, bitirmeyi geciktirerek yavaş yavaş okumak arasında bir seçim yapmaya çalışmış, ikincisini seçmiştim. bir kitapta anlatılan yaşam öyküsü ile bile olsa karşılaştığım en tavizsiz, uzlaşmaz, nevi şahsına münhasır, tuhaf, etkileyici insan. yeraltında yaşamayı seçmiş, yaşamını, evini, adresini herkesten gizli tutmuş. hep istediği gibi gizli kalmış, doğru dürüst bilinmemiş, her şeyden vazgeçmiş, kimseye müdana etmemiş, kendisine şair demeyi seçmiş ama sadece şair diye tanımlamanın eksik kalacağı bir adam.



Haklı kuşku ile paranoya arasında salınan tuhaf duyguların tutsağı;Adressiz bir kaçışa dönüşen hayatın kahramanı;

"Senin yüzünden maaşımdan olacağım" diyen babasını bir daha ardına bakmadan terk edecek kadar gözü kara;
Galatasaray Lisesi'nde dersine konuk olan Atatürk'ün yanında söze "Diktatörler..." diye başlayacak kadar cesur;
Dostluklarını tek taraflı kurup bozacak kadar kendine düşkün ve pervasız;
Arasında Rusça da bulunan birçok dili kendi kendine öğrenecek kadar sabırlı;
"Birlikte yaşayalım" diyen sevgilisini kırk gün "bezdirdikten" sonra terk edecek kadar zalim;
Ve;
Bir Fransızca sözlüğü koyup masasına, her gün bir sayfasını çevirecek, sözlük bitince bir avuç kalp ilacını içerek hayatına son verecek kadar kararlı, gizli kalmış bir şair: İlhan Şevket Aykut'un çekici ve tuhaf yaşamöyküsü ve Seçme Şiirleri.

TADIMLIK (kitaptan)

NEV'İ ŞAHSINA MÜNHASIR BİRİYDİ

İlhan Şevket ile dostluğum 1960 yıllarında, ben ressam Nil Yalter ile evliyken başladı. Sanırım ikimizi genç bir "san'atçı" çift olarak tanıdı ve sevdi. Bize belirli günlerde akşam yemeğine gelir, uzun uzun sohbet edilirdi. Özellikle san'at konuşulurdu. Şiirlerinden de okuduğu olurdu... Zekâsı, muhayyilesi, bilgisi, muzip mizacı ile cidden "nev'i şahsına münhasır" biriydi. Mazisi bir sırdı. Geçmişi hakkında bilgi vermekten kaçınırdı. Bir "Köy Çocuğu" olduğunu ve kendi kendini yetiştirdiğini söylemekle yetinirdi. Fakat düzgün kıyafetine, ütülü gömleğine, zevkle seçilmiş kravatına ve ayakkabılarına bakıldığında "kendi kendini yetiştirmiş" bir köy çocuğunun nereden nereye (nasıl?) geldiğini düşünmemek mümkün değildi... Neticede, İstanbul'u her gün yaya dolaşan, ancak birkaç yakın dostu ile (önceden tespit edilmiş günlerde) görüşen, yıllarca bir münzevi olarak yaşayan sevgili İlhan Şevket aramızdan bir muamma olarak ayrıldı. Teşvikiye,
10 Nisan 1996, Dr. R. Selçuk Gerede

No comments: