Wednesday, January 24, 2007

susss

aklımda çok da bi şey yok. ne diye geldim buraya haberim yok. gün bitti. burada pinekleyeceğime gidip bi şeyler okusam sonra da uyusam. bütün gün kendi kendime kalacağım zaman yapacaklarımı daha doğrusu okuyacaklarımı hayal ediyorum, o an geldiğinde, karmançorman ve bezgin bi kafayla kalakalıyorum. insanların kafalarının içlerini ve evlerini nasıl derli toplu tutabildiklerini anlamıyorum.

parklarda sürekli öyle yapma, gel, git, dokunma, et, etme, eyleme diyen, ıslak mendille el silip, üstbaş silkeleyen, kuma değdirmeyen büyüklerin hakkımda çok da hayırlı şeyler düşünmediğini hissediyorum. bankta oturmuş çocuktaki dehayı keşfetmeyi öğreten kitabı okurkene. (hiç bi halt da öğrenemedim zaten, çeviri mi berbat, bi şey mi dediği yok kitabın? yoksa bu konuda denecek bi şey mi yok... neyse işte. adından belliydi zaten. çocuklarla ilgili her kitabı okuma takıntımın cezalarından biri oldu bu kitap da.) ilgisizin teki. bakmıyor bile çocuğa, annesi mi acaba. hah, ağlıyor işte, olacağı buydu zaten. heeey, çocuğun ağzını çarptı kaydırağa ağlıyor, kalk bi zahmet de ilgilen artık. bakışlar. kazık kadar çocukların başında kazık gibi dikilmeye gerek yok. düşüp ağlamaları sizi başlarında bekçilik yaparken görüp durmalarından iyidir. burası park. bi susun artık ya.

12 comments:

jasmingreentea said...

naçizane gözlemime göre sonra o anneler çocuk büyüyünce çocukla okula gidiyorlar çocuk tabii ki kesinlikle ağlıyor annemi isterim diye, her gün ödevelerini kontrol ediyorlar, hatta salondaki masaya oturtup ödevleri beraber yapıyorlar, bir süre sonra çocuk çizgi film izlerken anne aynı masada kes boya yapıştır şeklinde resim ödevini yetiştiriyor, daha da büyüdüğünde test çözüyorlar beraber anne her detayı biliyor çocuk havuz problemini mi yapamıyor gepmetriyi mi coğrafyayı mı, öğretmen ona 7 vermiş ama sıra arkadaşı 8 almış neden.. gibi, aaayy, çocuktaki iç daralmasını hayal edebiliyorum. bi gidin ya!

Anonymous said...

Çeviri kötüdür kesin. Bana öyle geldi yani. Biz de dün ilk defa bahçede yürüdük. Ne kadar araba varsa cantlarını sevdik. Dediğin bekçilerden yoktu allahtan. Bizim burda bekçiler kış uykusunda. Rahat oluyor parklar bahçeler bu ara.

Anonymous said...

Anonim oldu ama Sardunyaydı.

Anonymous said...

yok ben de çözemedim şu her daim derli toplu evlerin sırrını... sonunda vazgectim aslinda.
park konusunda özellikle de oyun sırasında bin defa ıslak mendille silinen eller konusunda sana yazacaklarım var yasemin.

Margot said...

Sevgili Yasemin,
Okurken düşünüyorum acaba ben nasıl bir anne olurum diye. Benim annem çocukken çalıştığımdan anneannem baktı bana. Anneannem de o zaman kolonyalı mendil olsa kesin kullanırdı. Ama o zamanlar havlu vardı, kalabalıkta yakalanıp sırtına havlu sokulan da ben olurdum. Peki benden nasıl anne olur şimdilik hayal bile edemiyorum...

yasemin said...

jasmingreentea, çocuğun bir an önce bağımsızlığını ilan etmesi lazım. insan bugünden yarına her şeyi tek başına yapamaz ama yapabildikleri zamanla çoğalır. 8-9 aydır kendisi kaydırağa çıkıp kayabiliyo, niye orada durayım? nerdeyse 1.5 senedir kumu başkalarına atmadan oynuyor, neden kum havuzunun kıyısında oturayım? dibinde sürekli vıdı vıdı bi şeyler konuşursam bir gün hiçbir dediğimi duymayacak, dinleyemeyecek, niye etme, eyleme diyip durayım? ödev mesela, yapamam ben. ödevleri kontrol bile etmek istemem. ayrıca umarım o zamana kadar ödev denilen şeyi kaldırmış olurlar.

anne olmak için illa da evhamlı, bekçi ve geveze olmak gerekmiyor. gerçekten zararlı bi durum bu. değilmiş gibi dursa da. evhamlı olmamak ilgisizlikle karıştırılıyor. parklarda çok saçma şeyler yaşıyorum da o yüzden söylüyorum böyle. "bu çocuğun sahibi yok muuu" diye yırtınan bile oldu cem'i kolundan çekiştirip sallayarak. ne yapıyordu cem o sırada? eğimli tahta merdivene tırmanıyordu tek başına. çok korkunç bi olay değil mi? o işi tek başına yapabileceğni biliyorum, düşerse kuma düşeceği için sorun zaten yok ve daha önemlisi oraya tırmanmayı başardığında yaşayacağı mutluluğu ve zafer duygusunu yanında durup arkasından iteleyerek, yardım ederek azaltmak istemiyorum. bir de parka gittiğimiz zaman dinleniyorum ben, gün boyunca sadece parka gittiğimiz zamanlarda oturabiliyorum ve o zaman da birkaç sayfa okumak bana iyi geliyor. işte bağımsızlık yavaş yavaş kazanılıyor böyle. çok yavaş ama acele eden de yok zaten.
yakın takipteki çocuklara üzülüyorum. yani enselerinde her daim büyük soluğu duyanlara. iyi bi şey değil bu. aklıma parkta bana "biz çok temiz bakıyoruz" diyen teyze geldi şimdi yine. unutamadım kendisini :)

evet sardunya çeviri berbat. habire inkişaf etmek geçiyor mesela. tamam geçsin ama cümleler çoğu zaman hiçbir şey anlatmdan bitiyor vs.

merhaba margot. nasıl bir anne olacağımı ben de önceden kestiremiyordum. 7-8 aylık hamileyken nasıl bir anne olacağımı düşünmeye çalıştığımda gözümün önünde hiçbir şey canlanmıyor diye yazmıştım arkadaşıma. olmak istediğim bir anne şekli vardı ama olabilir miydim bilmiyordum. 2.5 seneye bakınca istediklerimi büyük ölçüde yapabildiğimi düşünüyorum. yapamadıklarım içinse suçluluk duymamayı öğrendim sayılır. çünkü bence çocuğun her koşulda sevildiğini bilmesi dışındaki şeyler ayrıntı aslında.
çocuğum olunca nasıl olacağını hayal etmeyi severdim, şimdi ne kadar eski ve uzak geliyor o günler :)

Anonymous said...

Ceme bağımsızlık kazandırma,başardığı zafer duygusunu tattırma isteğinizi anlıyorum.Bende birşeyin denenerek,yanlsa bile denenerek öğrenmesi taraftarıyım çocuklarımın.Parklarda "salıncakların önünden arkasından geçmeyin!"diye uyarır ve en çok it gibi sallanan,ayakta durup salıncağa nerdeyse taklalar attıran eşek çocuklara sinir olurum.Bir kaşık,bir su ile işlerini bitirmek isterim.

Fakat bazen şunu düşünmeden edemiyorum Yasemin:Ya bu bağımsızlık kazandırma çalışmalarım bana pahalıya patlarsa?Ya zafer duygusu tattırcam diye çocuğumdan olursam?Ya özgürlüğünü elde etsin diye uğraşırken sakat kalmasına sebep olursam?Bende bir çocuk,poposundan ittirileceğine,kaydıraktan anasıyla beraber kayacağına hiç gelmesin daha iyi diye düşünenlerdenim emin ol.Kuma düşer olur biter deme,belli olmaz,kitaba dalıp gidersin aman ha derim.

Sadece parklardaki zamandan bahsetmiyorum.Bu parktada,evdede,alışverişe yolladığımda da heryerde olabilirse diye korkuma engel olamıyorum.Ya sen?Sen korkmuyor musun Yasemin?
Bir anne

yasemin said...

merhaba,
ben korkmuyorum. her zaman her yerde herkese bir şeyler olabilir olacaksa diye düşünüyorum.
ama senin cümlelerini okuduğumda kalbim kötü kötü çarptı, korktum. ben sanırım aklına kötü şeyleri getirmeyen bi tipim. her zaman böyleydim, çocukla ilgili değil sadece. mesela deprem konusunda da böyleydim, herkes dışardayken ben evdeydim, uyumaya devam ediyordum.
cem bugün parkta baya yüksekten düştü kuma. "ben bir daha düşmek istemiyorum" dedi bir daha çıkmadı. düştüğünde gitmedim yanına. içim parçalanıyor ama kalkmıyorum. bi şey olmadığını gördüm. o da "acımadı" dedi kalkar kalkmaz bana dönüp. kendi sınırlarını benden öğrenemez ancak kendi kendine öğrenebilir. ben hep yanındayım, dibinde değilim sadece. onu tanıyorum, sınırlarını biliyorum, neyi yapabileceğini neyi yapamayacağını çok iyi biliyorum. 2.5 senedir 24 saat boyunca hep yanında oldum. yanında olmayacağım günler yaklaşıyor, büyüyor, o zaman geldiğinde aklım onda kalmasın, içim rahat olsun diye bugün böyle davranıyorum. ben korksaydım söylemesem bile bunu hisseder, o da tedirgin olur ve etraftaki insanlardan -ya da her neyse benim çekincelerim, onlardan- o da korkardı. her şeyi hissediyor çocuklar. ben insanları sevmesini, onlara güvenmesini, kendisinin de güvenilir biri olmasını istiyorum. herkese güvenilmeyeceğini şimdi bile ayırd edebiliyor. tahminimizden çok daha fazlasını tartıp anlayabildiklerini düşünüyorum çocukların.

Anonymous said...

Yasemin,
felaket tellalı gibi hissettim kendimi hay allah!Senin kalbini kötü kötü çarptırıp korkutmak istemezdim,kusura bakma.
Ama görüyorum ki ne kadar felaket senaryosu dahi yazsam senin çocuğuna karşı bu dik duruşunu,kararlılığını değiştiremeyeceğim ;P
Yok yok,amacım zaten bu değil:)

Ama senin de şu cümlen beni derinden yaraladı :
"2.5 senedir 24 saat boyunca hep yanında oldum." beni ne çok etkiledin bir bilsen. Onların bebekliklerini çook özlerken,tekrar yaşamak için herşeyimi feda etmeye hazırken........:(((
Deminki anne

yasemin said...

seni yaralamak istemezdim. anneler sürekli çocuklarının yanında olmalıdır diye düşünmüyorum. ben de fırsat buldukça kaçıyorum sinemaya, çarşıya, pazara babasına bırakıp :P daha 2.5 yaşında olmasına rağmen ben de özlüyorum bebeklik dönemini.

Anonymous said...

Aslında siz perkta onun yanındaydınız, sadece hayatına mudahele etmiyordunuz.
Okula basladıgında da cocukların yannda olmak sart bence: Tabiki odevlerini kendi basına yapmalı, arkadaslarıyla problemlerini kendi halletmeli ama annesinin ya da babasının onunla ilgilendigini de hissetmeli. Benim ortaokulda bir arkadasım uzulerek annem benim derslerimle hic ilgilenmez ki demisti. Herseyde oldugu gibi burda da onemli olan sınırları belirlemek bence. Yoksa her daim ders calıs diyen, sundan kac aldın diye sorgulayan bir anne olmak zaten yanlıs.
Zaten kendi basına bırakılan ama aile destegini de hisseden cocuklar bence zamanla sorumluluklarının bilincine varıp,hayatta ne istediklerine karar verebilen cocuklar oluyorlar.

Imo Mzi said...

lafı ağzımdan almışsın..
bende bu günlerde buna kafayı taktım"insanlar evlerini nasıl derli toplu ve temiz tutabliyor"
ama dün bizzat gördüm;orda oyna,buraya getirme o oyuncağı,otur ye bitirince kalkarsın,hayır dokunma,hayır alamazsın onu,gibi oluyomuş...şimdide düşünüyorum derli toplu bir ev uğruna değermi diye.amaan döksün o dökmezse ben dökücem nasıl olsa...
özgür cem e özgür çise den sevgiler.