Friday, January 18, 2008

vizyonda

epeydir vizyondaki filmlere bakmıyordum, evde bir sürü dvd birikmişti, onlarla meşguldük, bir de vizyonu takip ettiğim son haftalarda gidebileceğim bir filme rastlamayalı çok olmuştu. en son woody allen'ın cassandra'nın rüyası'na gittim, iyi tamam da nerde match point, nerde bu? bu sabah gazetede gidilecek birden fazla iyi film olduğunu, birinin anadolu yakasında tek sinemada kaldığını gördüm, kaçırmak istemeyeceğim filmlerin ikisini ise film ekim'inde izlemiştim. vizyona girecek filmlere festivalde gitmem, vizyona gireceklerinden haberdar olurum ama bu sefer kaçırmışım. festivalde bir filme gitmek demek tıklım tıkış salonlarda, kendi seçmediğin koltuklarda bazen balkonda, başlayacağı saatten dakikalar sonra başlayacak bir filmi izlemek demektir. festivallerdeki kalabalığa katlanmak için çok geçerli sebepler olabilir belki ama vizyona girecek olanları birkaç ay beklemenin bi sakıncası yok herhalde? böylece sinemalara kimsenin uğramadığı saatlerde filminizi tek başınıza seyretme şansını bile yakalayabilirsiniz mesela benim film ekimi'nde bütün seanslarda kapalı gişe oynayan persepolis'i sıcak çikolata ve sandviçimle, çalmayacağını bilsem de cep telefonumu açık, makiniste "lütfen 10 dakika ara vermeyin." diyerek izlemem gibi. koştura koştura beyoğlu'na gitmek, kalabalık, zaman kaybı... festivallere karşı olacak halim yok da beyoğlu çok kalabalık, bu zamanlarda filme girmesi bir dert, filmden çıkması daha beter dert ayrıca ben film izlerken yanımdaki, önümdeki arkamdaki koltukların boş olmasını istiyorum.onur bir keresinde emek'in çıkışında niye yürümüyo bu insanlar, yürüyelim yürüyelim... e sosyalleşmesi var şeyi var, kuru kuru filmi izleyip kaçmıyo ki herkes.

evet ben bu hafta şu blueberry nights'a bi gideyim. jude law'la norah jones'un öpüşen fotolarını kaç defa gördük, flmin afişi de öyleymiş gerçi. jude law olduğu için giderim ben her halükarda, yönetmeni de aşk zamanı'nın hong kong'lu yönetmeni wong kar wai'ymiş madem. acele etmek lazım, pek fazla salonda kalmamış, ne zaman geldi ne zaman gitti bu film anlayamadım.

festivalde gördüğüm için tenha salonlarda izleme şansını kaçırdığım şu iki filmden 4 ay, 3 hafta, 2 gün olanı bence mutlaka görülmeli. ikincisine yani kelebek ve dalgıç'a da vakit yaratıp giderseniz pişman olmazsınız; yaşanmış bir hikayeden yola çıkılarak çekilmiş bir film olduğunun notunu düşeyim.

izlemeden önce filmler hakkında ayrıntılı bir şeyler okumayı sevmediğim için burda da filmden bahsetmeyip isimlerini vermekle yetiniyorum, hoş yazamıyorum da zaten o yüzden sorun yok ancak alttaki hanekeler başta olmak üzere (ve mesela bu 4 ay, 3 hafta, 2 gün de öyle) adı geçen filmler pek kolay yenilir yutulur cinsten filmler olmayabiliyorlar; o nedenle filmlerle ilgili güvendiğiniz yerlere bir göz atmanızda fayda var. (benim yerim burası, çoğunlukla filmi gördükten sonra uğruyorum)

benim aşk pastam
4 ay, 3 hafta, 2 gün
kelebek ve dalgıç

4 comments:

Anonymous said...

Kelebek ve Dalgıç'ın fragmanını bu sabah seyrettim. Tüm gün düşündüm birden sadece sol gözüm görüyor olsaydı diye. Ben de aldım listeye filmi. Haneke hakkında söz söyleyemiyorum. Sadist yanımı keşfettirdi.

Anonymous said...

ehehehhe :)
cok dusundum blueberry nights'a gitsek mi diye, simdi kacti firsat. valla ne yalan soyliyim, norah jones'un ne isi var diyerekten gitmediydim. guzelmis demek.

yasemin said...

güzel olup olmadığını bilmiyoruz daha gidicem işte güzelse de değilse de dedik ama anlatamadık herhalde :p

Anonymous said...

yasemin kelebek ve dalgıç'a gidicem umarım. hiç olmadı dvdden artık.
4ay,3hafta,2gün'ü dvdden geçen hafta izledim, sahiden etkileyici. şimdiden 2 evi daha dolaştı bu dvd. en son dün akşam bi arkadaşıma verdim izlesin diye. izlenmeli.
bu kadar.
sen hep film yaz.