Thursday, February 19, 2009

ben nasıl oldum anne?

sizi bilmem ama ben cem'in geçen gün sorduğu nasıl oldum sorusunun cevabını 12 yaşımı bitirdiğim yaz, yazlıktaki erkek çocuklar (ergenler, adolesanlar?!) aralarında konuşup gülüşürlerken duydum da öğrendim. önce yanlış anladım sandım, "yok canım herkes öyle yapmıyordur" diye düşünmeye çalıştım ama sonra (nedense o an bana çok acı gelen) gerçekle yüzleşmek zorunda kaldım, bebek işte şu aşağıdaki sayfalarda gördüğünüz gibi yapılıyordu.


cem geçen yıl başladı bu konuda sormaya. çocuklar aynı şeyi sorar dururlar işte böyle, hele de biz anlatmaya pek istekli değilsek. bir de cevabın kendisinden çok cevaplarkenki halimizden çıkarırlar sonucu: sıkılıyor muyuz, sormasını istemiyor muyuz, utanıyor muyuz, rahat mıyız... o anki ruh durumumuza göre algılar çocuk konuyu, soru ne olursa olsun böyledir bu.

ben çocukken aldığım cevapla 9 yıl kadar idare etmiştim: "bebekler anneleriyle babaları istediği zaman dünyaya gelirler." çok da yanlış değil belki ama epey eksik bir bilgi. peki ya istenmeden dünyaya gelen çocuklar? ya da istendiği halde gelmeyenler? iş istemekle bitmiyor o zaman.

slaytların arasına koyduğum sayfalardan birinin hatırlattığı bir anım var: 9-10 yaşlarındayım, tv karşısına dizilmiş anne, baba, hala, enişte, ortalıkta takılan 1-2 çocuk, biri ben. dallas türevi bir şey izleniyor, bir öpüşme sahnesi geldi. normalde sormaya cüret edemezdim de odada halayla enişte de olunca soruverdim, cevabın "hayır" olduğundan adım gibi emin:

- türkler de öpüşür mü böyle?

güldüler, pek bi cevap gelmedi, neden olmasın gibi birkaç kelam edilince madem komik buldular kızmazlar zihniyetiyle "siz de öpüşüyor musunuz dudaktan?" diye sordum, yine güldüklerini görünce anladım ki bu sorunun cevabı da hayır değil.

ideal türk insanı hakkında nasıl bir model çizilmiş acaba kafamda o yıllarda: kahraman, yenilmeyen, yenen, misafirperver, küçükleri seven, büyükleri sayan, öpüşmeyen, sevişmeyen, edepli... türkler'in öpüşme-sevişme gibi edepsizliklerle işi olmadığını sanırken gerçeği öğrenince nasıl şaşırmıştım. şimdiki çocuklar bunların ayıp, utanılacak, edepsiz şeyler olmadığını en güvenilir kaynaklarından, ana babalarından öğrenseler. sormuyorlarsa tafsilata gerek yok da, sormaya başladıklarında soruları geçiştirilmeden, yaşlarına uygun şekilde, yalansız-yanlışsız cevaplanmalı yoksa konuyu doğallığıyla anlamaktan uzak büyüyorlar. bu toplumun cinselliği ve kadın erkek ilişkilerini algılayışındaki hasarların, çarpıklığın en önemli sebebi, yetişkinlerin çocukları yanlış bilgilendirmesi ya da bu tür sorularını geçiştirmesi hatta bu konularda soru sorulmasını yasaklaması. geldiği gibi gitmesin, ayıp deyip geçiştirmekten biz vazgeçiverelim o zaman.

şimdi cem her çocuk gibi ara ara yoklama yapıyor, ben nasıl oldum, bebekler annelerinin karnına nasıl girerler, ordan nasıl çıkarlar... e araba motorlarının nasıl çalıştığını detaylı anlatıyoruz dinliyor, yağmur neden yağıyor, rüzgar nasıl esiyor, çöpler nasıl geri dönüştürülüyor, kediler karanlıkta nasıl görüyor... (tübitak sağolsun!) merak ettiği şeyleri biz anlatınca ya da kitaptan okuyunca anlayan çocuk bunu niye anlamasın? neden hemen ayıp diyoruz iş cinselliğe gelince? ayıp mı gerçekten? biz de mi ayıp olduğunu düşünüyoruz yoksa belli bir yaşa (mesela evlenene!) kadar mı ayıp olduğuna inanıyoruz? çocuk sormaya, merak etmeye başlamış... o zaman ayıp değil. sormasa da ayıp değil gerçi... of. kendi kafamızı bi düzeltelim önce.

bizde henüz cem'in kitaplığında durmayan bir kitap var, cinselliği anlatan sayfaları az önce burdan ekledim. bu kitap konuyu çocuklarla konuşurken işe yarayabilir. cem geçen seferki konuşmadan sonra konuyu tekrar açmadı ama yine soracağını biliyorum. bi gün sordukça daha fazla soracak, o zaman da şimdilik beklemede olan bu kitap kitaplığın rafındaki yerini alacak.

10 comments:

Nihan said...

Yasemin ben de anneme aynen senin gibi kelimesi kelimesine ayni sekilde Turkler de opusur mu diye sormus ama ben ne yazik ki cevap olarak annemin kotu bakislarina maruz kalmistim.

yasemin said...

nihan, ben de hoşgörüleceğinden emin olduğum bir ortamı bulup sormuşum işte yoksa sonum seninkinden pek farklı olmazdı.

asliberry said...

Ya ben Dallas'ta ki Bobi ile Pamela'nın öpüşmesinden çok etkilenmiştim ve komşunun oğlunu ayartıp, bahçenin sote bir köşesinde habire öpüşürdüm. Ama şöyle dudaklar kapalı vaziyette birbirimize yapıştırırdık, kafamızı sağa sola çevirirdik. Sanırım bunlar yalnız büyümenin avantajları, kendi kendime daha Türk olduğumun farkına varamamışım demek.

yasemin said...

boşver sen daha önemli şeylerin farkına varmışsın yalnız kalarak :)
bu arada şu yoga meselesi ilgimi çekti aslı. yani ben çok tembel bir tipim sanmıyorum ki yaptırayım ya da yapayım ama sanırım o kitabı alıcam, sendeki alıntıları not ettim.

asliberry said...

Yasemin, ben de çok tembelim ama bu kitaptaki hareketler çok kolay, özellikle 4-6 yaş arası hikayeli yoga var, (zaten diğerlerini henüz yaptırmıyorum) oyun oynuyorsun. Tren oluyorsun, araba oluyorsun, ata biniyorsun, zürafa, kelebek, kurbağa, aslan, tavşan, timsah, kobra çeşit çeşit hayvan oluyorsun. Çok zevkli.

yasemin said...

hadi ya! o zaman bi deneyelim bakalım :)

İkiz Dünyası said...

Merhaba,

Kabul ederseniz, bir ödülünüz var.
http://ikizannesinden.blogspot.com/2009/02/odulumuz-var.html

yasemin said...

özlem, kabul ederim tabi ki :)
teşekkürler.

İLKAY said...

Ben ilkokuldayken okuduğum bir gazete yazısından açık açık sormuştum annemde alıp eline buna benzer bir kitabı anlatmıştı. Ama şimdi kızım sorsa bu yazşında ne derim hiç bilmiyorum. Çalışmak lazım dersi. Soru geldiğinde hazırlıklı olmak lazım:))

yasemin said...

ilkay, ben ilk soruları anneyle baba istediği zaman diye savuşturmuştum ama büyüdükçe bu cevap yetmemeye başlıyor. şimdilik anne hücreyle baba hücre birleşip bebek hücre... aşamasındayız ama sonra o birleşmeyi de merak edecek, kitabı o zamanlar için bekletiyorum bakalım.