Tuesday, March 3, 2009

çetin altan: sırasında yapmak

Bilmiyorum siz istediklerinizi "sırasında" yapabildiniz mi?
Ben hiç yapamadım. Küçükken anneannem cebinde taşıdığı bir tomar anahtarla kilerdeki dolapları açtığı zaman, canım pestil isterdi. Bilirdim sapsarı kayısı pestilleriyle, kararmış mor erik pestillerinin hangi dolapta olduğunu. Anneannem: "Şimdi sırası değil, birazdan yemek yiyeceğiz", derdi. Yemekten sonra ise herkes öğle uykusuna yatardı. Şayet "Belki sırası gelmiştir" diye yine pestil istersem, anneannem: "Şimdi sırası değil. Bak herkes yattı. Sen de yat. Ondan sonra..." derdi.

Öğle uykusundan sonra pestil istediğim zaman da cevap yine aynıydı: "Şimdi sırası değil. Aç karnına dokunur. Nerdeyse akşam oluyor. Birazdan yemek yiyeceğiz. Bir türlü sırasına rastlatamamıştım pestil istemeyi.

Bir gün babam boş bulunup bana iki çam ağacının arasına, kolan vurdukça göklere ulaşacak bir salıncak kurmayı vaat etmişti. Ama bir daha bu vaadini hiç anımsamaz göründü. İkide bir anneme gider: "Haydi söyle babama, salıncağı kursun", derdim. Annem: "Şimdi sırası değil, başı ağrıyor," derdi. Başı ağrımazsa gazete okudugu için salıncak kurmasını istemenin zamanı değildi. Gazete okumuyorsa banyoya gireceği için... Salıncak istemenin de bir türlü sırasını getiremedimdi.

Yaz günleri bahçe kapısının önünden, "Vişne kaymak" diye bağırarak dondurmacılar geçerdi. Koşa koşa içeri gelir: "Dondurma alayım mı," diye sorardım. "Şimdi sırası değil," derlerdi.

Birlikte çocuk dergilerinin bulmacalarını çözmeyi önerirdim: "Şimdi sırası değil," derlerdi.
Bir şeytan uçurtmasının kuyruğunu bile yapmaya yanaşmazlardı: "Şimdi sırası değil," derlerdi.
Okulda öğretmen ders anlatırken, aklıma gelen bir şeyi sormak icin parmağımı kaldırırdım. Öğretmen bir süre görmezlikten gelirdi parmağımı. Kolum yanlış yere dikilmiş fasulye sırığı gibi öyle havada kalırdı. Sonunda öğretmen: "Şimdi sırası değil, indir bakayım parmağını aşağıya,"derdi.

Etütlerde gizli gizli roman okurken de, bir müdür muavini başıma dikilir: Şimdi sırası mı roman okumanın, kapat onu da dersine çalış," derdi.

İlk yazdığım yazılara da yazı işleri müdürleri aynı gerekçeyle karşı çıkmışlardı: "Şimdi sırası değil bunun," diyorlardı. Piyeslerim için de aynı itirazı çok duydum: "İyi ama şimdi sırası değil... Aşık olduğum zamanlar yemekte, yahut yürürken, yahut otururken, canım birden öpüvermek isterdi yanımdaki sevgiliyi. Kursağımda kalırdı arzum. Bir el, vagon tamponu gibi yavaşça iterdi yüzümü: "Hisse yapma, şimdi sırası değil,"

Velhasıl hiç bir şeyin sırasını tam getiremedim. Ama sırasız mırasız bir şeyler yapmaya çalıştım kendimce.

Bir şey yapmak icin sırasını bekleyenler ise, genellikle hiç bir sey yapamadılar. Öteden beri aklıma takılıp kalmıştır, bir şeyi yapıp yapmamanın "sırası"nı kimin saptadığı. Ve kendimce şöyle demişimdir:
Bir şeyi yapmanın sırası, onu yapmak istediğin andır. Zaman ayarını ters kullanmışsan zaten toz olur gidersin. Yok ters kullanmamışsan, "şimdi sırası mıydı" diyenlere uzaktan nanik yaparsın. Sırasında mı doğup ölüyoruz ki her şeyi sırasında yapabilelim.

Başarırsan "sırası", başaramazsan "sırası değildi" oluyor ve insanlik boyle bir çalkantı içinde akıp gidiyor.

Çetin ALTAN

girne, çok teşekkürler.

5 comments:

Özgür Turan said...

Süper süper süper!

Iraz said...

of ya..Benim gittiğim bir terapi eğitiminde "bitmemiş işler" diye bir kavram vardı..zamanı falan boşverip salıncaklarımızı kendimiz kuralım bari..

asliberry said...

fotoğraf öyle yakışmış ki.

Fortunata said...

muhteşem bir alıntı, sağol Yasemin:))

duygu said...

bu yazının bence yorumu, "şimdi dondurma yemenin tam sırası" olacak, sevimli yaramazdan kopya çekerek.
çok güzel ve anlamlı bir alıntı olmuş.
sevgiler.