Sunday, September 27, 2009

çocukluk arkadaşı

cem'le kaya'nın arkadaşlıkları ikinci yılına girdi. yuvaya başladığından beri cem'in en iyi arkadaşı kaya. cem teke tek arkadaşlığı seven bir çocuk, ben de öyleydim çocukken, hala da öyleyim. 

cuma günü öğlene doğru yuvanın önünden geçiyordum, durup çitleri kaplayan bitkilerin arasından içeriyi izledim, tam da bahçe saatine denk gelmişim. dışardan izlediğim 25 dakika boyunca bu ikisi bahçede tırmandılar, bisiklete bindiler, kazdılar, kızların bindiği salıncağı salladılar, hep dipdibeydiler. o gün okul çıkışı cem'le birlikte kaya'yı da okuldan ben alacaktım, çıkış saatine daha vardı, çocukları izlemeyi bırakıp arkadaşımı görmeye gittim. öğleden sonra onları almak için tekrar yuvaya döndüğümde, ikisi aynı anda okuldan çıkıp koşarak yanıma geldiler, çok mutluydular. önce parka gittik. 2 saate yakın parkta oynadıktan sonra, markete gittik, ordan eve geldik. akşam yemeğinden sonra da annesi gelip kaya'yı aldı. 

merak ediyordum neden bora, derin, arhan ya da alp değil de kaya'ydı cem'in en yakın arkadaşı? cuma günü 15.30'dan 20.30'a kadar oynadıkları oyunları ve konuşmalarını uzaktan gözlerken biraz anladım sebebini, bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyim derler. kaya ile cem çok fazla konuşmadan birbirlerini anlıyorlar, benzer şeyleri komik buluyorlar, birbirlerinin mimiklerinin ne anlama geldiğini, kimi neyin kızdıracağını artık çok iyi biliyorlar. birbirlerini kızdırmaktan kaçınırken, hoşnut etmek için çaba harcıyorlar. bir de çok ilginç bulduğum bir şey oldu: kaya parkta yanımızdan bisikletle geçen bir çocuğu bana göstererek "ben bu çocuğu hiç sevmiyorum" dedi. daha bir gün önce cem aynı çocuk için bana aynı şeyi söylemişti. sevdikleri benzer, sevmedikleri benzer. 

o gün çocukları bahçenin dışından izlemeyi bıraktıktan sonra görmeye gittiğim arkadaşım çocukluk arkadaşımdı. arkadaşlığımız başladığında biz cem'le kaya'dan bile daha küçüktük. aaa nerdeyse unutuyordum, onlardan bir yaş küçüktük ve aynı yuvaya gidiyorduk biz de ama ailelerimiz arkadaş olduğu için öncesi de vardı. yeni işletmeye başladıkları büfedeki ortağına beni "dünyadaki en eski arkadaşım" diye tanıştırdı, o da benim hala görüştüğüm en eski üç arkadaşımdan biri. insanın bu kadar eski arkadaşlarının olmasının nasıl bi şey olduğunu iyi biliyorum. parkta oturduğum bankta elimdeki kitaptan başımı kaldırmış kaya'yla cem'e bakarken acaba dedim bu arkadaşlığın ömrü uzun mu olacak yoksa bir süre sonra yaşadıkları semt değişti diye ya da başka bir sebepten yolları ayrılacak mı? saatler süren kesintisiz, kavgasız, tartışmasız oyunlarını gördükçe de, bu birbirini çok iyi tanıyan iki çocuğun dostluklarının ömür boyu sürmesini diledim.

6 comments:

Ozguranne said...

Ne kadar güzel bir resim:) Arkadaşlık gibisi var mı...

Girno said...

bu dileğe katılmamak elde mi Yasemin, öyle güzel anlatmışsın ki bir de okurken yüreğim kabardı, duygulandım, özendim, hem senin dostuna ve hem de cem ve Kaya nın arkadaşlığına, son fotoğrafa da bayıldım...

elif said...

harika!

o simitten bana da versene cem..

Nihal said...

Yasemin bir mail göndermek istiyorum nereye atayım?
Nihal

yasemin said...

nilly,
yaseminozg@gmail.com

Anonymous said...

Ne kadar güzel bir yaz1 olmus.