ada: sen hiç hayatında yalan söyledin mi?
cem: ııı düşüneyim... söylemedim. sen?
ada: ben de hiç söylemedim.
yasemin: peki şu anda acaba"hayatımda hiç yalan söylemedim" diyerek yalan söylüyor olabilir misiniz? herkes bazen yalan söylemez mi, çok küçük ve önemsiz bile olsa?
cem: söylemedim ben, hatırlamıyorum
ada: ben söylemedim. ben... yanlış bir şey söyleyince, şuramda (göğsü ile karnı arasındaki bölgeyi işaret ederek) bir his oluyor, bir rahatsızlık.
*
8 yaşındaki iki çocuğun arasında geçen bu konuşma bana yetişkinlerin büyük çoğunluğunun, yalan söyledikleri zaman ada'nın bahsettiği rahatsızlığı neden hiç hissetmediklerini düşündürdü. benzetme için affedin ama yalan osuruk gibi bir şey, gizlenemiyor, neredeyse hemen fark ediliyor. buna rağmen söyleyen de, fark eden de hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam edebiliyorlar. hiçbir şey olmamış gibi.
7 comments:
Bu nedenledir ki pis kokudan geçilmiyor ortalıkta:(
Ada'nın safiyeti herkeste ve her yaşta olabilse keşke...
Hep düşündüğüm bir şey bu. Sen karşındakinin yalan söylediğini bilirsin ama o senin anladığını bilir mi gerçekten? Ben burada tam da bu noktada tıkanıyorum. Bir de bu sefer kendime kızıyorum, onun yalan söylemesine ben sebep oluyorum demek ki. Çünkü genel olarak insanlar yalana bir savunma aracı olarak başvururlar. Demek ki ben bir arkadaş olarak baskı oluşturuyorum ki onu bu hale getiriyorum. Ben kendimi ayırmıyorum, bende aynı şekilde yalanlar söyleyip inandırmaya çalışıyorumdur, muhtemelen anlaşılıyordur da.
Bu konu üzerine düşünecek, konuşacak öyle çok an biriktirmişim ki, böyle hönküresim geldi. Bir de şu durum var; Gerçekleri söylersin ve karşındaki inanmaz. Bu durum çok daha sık yaşadığım bir durum. Ve bir süre sonra yalan ya da gerçek insanlarla ilişkinde yürüttüğün çoğu şey değersizleşir ve sessizleşmek istersin. Sadece çocuklarla olmak, büyükler dünyasından mümkün mertebe uzak durmak. Yasemin offf.
Bu arada bir deney izlemiştim. Bir sürü çocuğu teker teker bir odaya alıp bir sandalyeye oturtuyorlar, asla arkana bakmayacaksın diyorlar. Çoğunluğu arkasına bakıyor ama sorulunca bakmadım diye yalan söylüyor. sanırım deney boyunca tek bir doğru söyleyen çıkmıştı. Biz de vay be nasıl dürüst çocuk demiştik. Ama sonradan anlaşıldı ki, sağlıklı tepki yalan söylemeleriymiş. Bunu bir şekilde zekaya, hayatta kalma içgüdüsüne, korkulara falan bağlamışlardı. Sanırım ahlaki değerlerin henüz oluşmadığı, oturmadığı bir dönem olduğundan böyleydi. Hayal meyal hatırlıyorum.
çok güzel yazmışsın her zamanki gibi ve ne yazık ki çok da haklısın. Benzetme de çok yerinde olmuş.
Osho, Çocuk kitabında bir anısını anlatır. Babasına gidip, "eğer yalan söylediğimde değil, doğruyu söylediğimde beni ödüllendirirsen, sana hiç yalan söylemem" der. Ve, kötü birşey yaptığımızda, onu başkalarından gizlemek ya da örtbas etmenin ödüllendirildiğine, bunun da bizleri yalana yönlendirdiğine dikkat çeker.
Oğlum babannesine vurup, sonra da "ben ona vurdum" dediğinde kızamamamın sebebidir bu. Doğruyu söylediğinde yırtacak olması bir kurtuluş gibi gözükse de, benden korktuğu için bazı şeyleri yapmaktan vazgeçmesi ya da yapıp yalan söylemesinden iyidir diye düşünüyorum.
Son dönemde, benim kendi gelişimim adına yapmaya çalıştığım şey ise, "bahane" adı altında, başkalarını kırmamak, üzmemek vb. için söylediğim beyaz yalanları doğrularla değiştirmeye çalışmak. Çok zor ama. Sadece "canım istemiyor" diyebileceğim yerde, bin türlü bahane sıralamaya çok alışmışım.
Bu yazı, kuyuya atılan bir taşa benzemiş :)
Cem'in ilk yalani neydi ki?
Demek ki Vicdan yaradılışta bizde var aslında ama zamanla yok oluyor bir şekilde..Ben de hiç yalan söyleyemem,içim elvermez,rahatsız olurum..Belki de bazen gerekli midir yalan bilmiyorum..
yalan söylemekten daha kötü bir şey varsa, karşındakinin senin yalan söylediğini bildiğini fark edemeyecek kadar özgüveninin olmasıdır. Yalan ve özgüvenin aynı cümle içinde kullanılması da ancak bu kadar abuk olabilirdi. Ada'ya bayıldım bu arada:)
Post a Comment