okuyalım hadi.
yasemin: bu ne?
rüya: cimile beslenmeyi üğreniyor
y: NEE?
r: cimile...
y: bu ne ya rüya?
r: babam aldı
y: böyle kitapları istemiyorum ben evde, neden aldırdın?
r: babam üzüldü
y: zorla mı aldırdın?
r: ağladım ben
y: niye bunu aldırıyosun rüya, ne kadar güzel kitaplar var evde. bir daha olmasın tamam mı, başka kitap aldır aldıracaksan, cemile istemiyorum. bu son.
r: tamam... ama sadece bir tane aldım
y: ahh... bir tane mi aldın?
(kızmayım diye başını önüne eğerek söylediği bu cümlede "bir" derken sesi o kadar inceldi ki nerdeyse yataktan fırlayıp tüm seriyi alacaktım. çocuklar her şeyi nasıl bu kadar hızlı kapıyorlar, ikinci çocuk büyüyor hala anlamadım ben. gerçi bu manipulatif haller cem'de hiç yoktu, hala da yok.)
36 comments:
kazara bizim eve de girdi cemile, allahım bir kez okudum, berbattı... "cemile yeni arkadaşını çok seviyor" demek tüm serileri aynı tahmin ettiğim gibi...
İçim acıdı:) ama cemile konusunda haklısın:)
Bende de Cemile Uyumak İstemiyor var. İyi demem, kötü de demem. Belki biraz bayık diyebilirim. Ama merak ettim; sizler neden onaylamıyorsunuz, neyi yanlış buluyorsunuz bu seride?
evet, inceltilmiş sesin etkisi... gerçekten kız çocuklarının daha iyi bildiği bir şey bu...
ben de böyle kızımın zoruyla birkaç kitabını aldım cemile'nin, biraz okuduktan sonra da yakınımızdaki kütüphaneye verdim fakat bir süre sonra onların yokluğunu fark etti, gidip aynılarını (hatta üzerine bir-iki tane daha ekleyerek) bir daha aldık.
cemile kitapları çeviri bildiğim kadarıyla, bence fazlasıyla "toplumsal değerlerimize" uyarlanmış ve kötü çevirileri var. ayrıca son derece cinsiyetçi bir dili...
Çocuk kitabını zaten sevmem ama Cemile Parka Gidiyor gibi ebleh bir kitapla nefretim tavan yaptı. Üstelik ben kendim bizzat aldım!
ruhdagı, çocuk kitabı sevmez misin? ama şu çok güzel:
http://www.amazon.com/Then-Its-Spring-Julie-Fogliano/dp/1596436247
pencere yanı, evet çeviri asıl adı camille, adını da öyle uydurmuşlar türkçe'ye. toplumsal değerlerimiz! var mı acaba öyle bir ortak paydamız? kaş yaparken göz çıkartmışlar öyle yaptılarsa.
bir de bunların atakan versiyonu var. cem de onların hepsini aldırmıştı ve durmadan okutuyordu. ben bunlardan hiç hazzetmiyordum ama o zaman bile bu cemileler'den daha çok nefret ediyordum. işin garip yanı bunlar çok satıyordu. arkadaşımın çocuk kitapçısı varken gidip uzun vakitler geçirirdim orda. her gelen bi cemile alıp giderdi nerdeyse. atakanları sallamışım ben de, saklamamışım 2.ye :D ama sizin gidip yeniden almak durumunda kalmanız acı olmuş :)
müge, ben didaktikliğine katlanamıyorum bunların. cemile-atakan bir de hamdi mi var ne? resimlerde de iş yok bence. çocuğa bir kitabı sağlıklı beslenmeyi öğrensin diye okumak beni çok bayıyor ki öyle bir öğrenme de yok zaten.
kitabı önce benim sevmem lazım çünkü bu arkadaşlar aynı kitabı defalarca okutturuyorlar adama, öyle 1-2 değil. ben cemile'yi 1 kere bile okuyamıyorum zaten yok ettim ortalıktan. zamanında cem'e bunun atakan versiyonunu iyi okumuşum, şimdi hayatta okumazdım. çocuk sayısı arttıkça sabır artmıyor demek, azalıyor :p
anne kalemi, tabii, hepsi aynı fenalıkta :-)
yeliz, ben de acıyorum öyle anlarda ama aslında rüya işini bilen bir arkadaş, hiç acınacak yanı yok. oğlanlar ama onlar böyle değil işte, saftoron onlar :)
Bize de atakan girdi bir tane..saglikli besleniyor gibi bir isim..atakan surekli kola cips yiyor, annesinin yemeklerini reddediyor, anne perisan (tipi de bir cizmisler..bikkin, sac supurge, kadinlik kalmamis zavalli bir ana!) sonra bir gece bir ruya goruyor hop degis tonton! Cok fena ama ne yalan soyleyeyim bir umit okudum, brokkoli gunu de atakan'dan dem vurdum, "iyi, "atakante" yesin o zaman, ben yemiycem" dedi ve patladi bir yerimde :)
Not: pezzettino yu sende mi okumustum hatirlamiyorum ama cok iyi kitap, arda hastasi oldu..her aksam 3 kez :)
Etkilenmeye açıkmışım; alıcı gözle bakıp bir günde ben de soğudum kitaptan. "Kınalı kuzu," diyor annesi bir yerde Cemile'ye. Ben de ona kıl oldum. Kınalı kuzu ne ya? Orijinalinde ne yazıyordu acaba? Yasemin senin sayende çocuk kitapları muhabbeti dönüyor da bu konu hakkında konuşabiliyoruz ya, ona da ayrı bayılıyorum. Yoksa pek kimseyle konuşamıyorum bu konuyu. Çocuklara Three Legged Cat/Margaret Mahy de alsana. Açık ara en sevdiğim kitaplardan. Mahy, Yeni Zelandalı çok iyi bir çocuk kitabı yazarı.
ıtır, bilmez miyim onu ya, çorba içip iyileşiyor muydu, öyle bi şey sonunda... o ana modeli de aynı benim bugünlerdeki halim, laf aramızda :p bizimkiler de ne hikmetse brokoliyi yiyorlar bir şekilde, sarmısaklı, zeytinyağlı, limonlu bir sos yapıp döküyorum üstüne, buharda haşladıktan sonra. ben bile yiyorum, öyle ki benim olayım makarnadır. ne pişirirsem pişireyim, geri planda hep makarna yerim çaktırmadan. sonra da çocuklardan bekle, zebze yesinler yasemin, yok öyle yağma :)
bakıcam şimdi müge, alırım tabii :) zaten sayende eklediğim başka kitaplar da vardı amazon'daki listede ama bi ocak ayını bekleyim ben. bu ay çok gereksiz işler yaptım idefiks'te, haddimi aştım :p
"ama sadece bir tane aldım" daki ses tonunu, kafanın aldığı şekli falan çok iyi biliyorum. bazen onun seçimlerine, özgür iradesine çok müdahale ediyormuşum gibi geliyor ama sonra ona bir yol vermem gerektiğini de düşünüp rahatlatıyorum kendimi. ayrıca bazen gerçekten tam bir "drama queen" oluyor. bunu da mı ben öğrettim yahu diye düşünüyorum, kendime sinir oluyorum bazen.
cemile'ye çok uyuz değildim ama sayende kızdan nefret ettim yasemin :)
ahahaha cemile'yi istemiyoruz!
özden kızlar süper ya, durmadan şaşırtıyorlar insanı. manipülatif şeyler. nerde oğlanların düzlüğü, saflığı, onu da seviyordum ama bu haller çok sürprizli geliyor. ben küçükken daha malmışım böyle rollere girmeyi, kandırmayı falan bilmezmişim.
bir de ben kızsal şeyler yapan, böyle şeyleri seven bir kızım olsun istiyorum. nedense çevremdeki anneler böyle kızlıklardan pek hoşlanmıyorlar. işte pullu şeyler, etek, elbise falan ama pek işi yok öyle şeylerle rüya'nın yalnız iki gündür pullu tişörtler giydirmeyi başardım bir de kalpli şeyleri seviyor onu farkettim, işte bunlara seviniyorum :)
Ama sanki 0-6 yaş arası çocuklar günlük hayatın rutinini anlatan bu tür kitapları özellikle seviyorlar. Sanki güven veriyor onlara. Belki de öyle bir hayatın içinde yaşadıkları doğrulanıyor ve bir şekilde rahatlıyorlar. Ben bu kitabın içini görmedim ama kapaktan gördüğüm kadarıyla çizimleri bizim devlet okulları müfredat kitaplarındakinin yanında son derece güzel görünüyor. Bir de Yasemin sen muhteşem güzel çocuklar yetiştiriyorsun. Dilimi ısırıyor ve her sitene girişte maaşallah çekiyorum. Ateist maaşallahı da nasıl oluyorsa:) Yani demem o ki, çocuklara kitapları hiçbir baskı yapmadan doğallığı ile sevdirebildin. Dışarıdaki dünyaya teslim olmadan; TV-bilgisayar kuralları geliştirebildin. Bu çok imrenilecek bir şey. Bazen konsantre olabilen çocuk mu, yoksa yetiştirme nedeniyle konsantrasyonu gelişen çocuk mu bunu düşünüyorum. Hep de burada, bu blogda düşünüyorum bunu. Ben evde olsam, sadece ben büyütsem konsantrasyonu gelişir miydi, yoksa doğuştan mı? Konuşmayı nereye getirmeye çalışıyorum biliyor musun? Ben artık Yaman'ın okuduklarının veya yazdıklarının nitelikleriyle ilgilenmez bir noktaya doğru sürüklendim. Konsantrasyonunu sağlayan her şeyi okuyabilir/yazabilir noktasındayım. TOMB RAİDER diye bir PSP oyunu var, PSP'yi halası ısrar ve inatla aldı. Konsantrasyonuna iyi gelir diye. Zaten 1-2 yıl 5 dakika bile oynamadı. Bu yıl bir şey oldu ve yarım saatten fazla oynuyor. Neyse TOMB RAİDER oyununun hikayesi onu o kadar ilgilendirmeye başladı ki, forumlara girip, oyunun bölümlerinin hikayelerini okuyup, yazmaya başladı. Buna bile şükredecek noktadayım. Sabah gördüm TOMB RAİDER hikaye kitabı yapmış, tabii tersten arap mantığıyla yazmış ama olsun, bir duygulandım. Uzun uzun yazmış, el yazısı ile, olabilecek en iyi yazıyla emek vermiş. Yani namaz kılmama az kaldı.
Ah, hayır hayır Yasemin, tüllü etek toka istemiyoruz :) En sevdiğim Rüya formu, "Evladım" diyen.
boyle kitaplar gelince icerigini uydurarak okuyorum ben. didaktik kismini filan tamamen cikarak resimler elverdigi olcude yepyeni bi hikaye yaziyorum kafamda.
aslı, sağol, çok güzel şeyler demişsin, mutlu ettin beni.
yaman'la ilgili anlattıklarından "buna bile şükredecek noktadayım" dediğin nokta bana önemli geldi. gayet şükredilecek bir şey bence. bizim yargılarımız olmadan ilgi duydukları şey üzerinde derinleşebilemeleri lazım. ben de minimum müdahale etmeye çalışıyorum. kural sayım çok kısıtlı doğduklarından beri. yani saatlerle yaşamayız, bugün banyo günü, şu gün bilmemne günü, meme-beslenme-ara öğün- uyku saati gibi dayatmalarımız hiç olmadı. kimi için huzur dolu, düzenli bir hayat olabilir ama bana her gün her şeyi aynı saatte yapmaya çalışmak çok robotik geliyor, dayatma gibi geliyor. meme ne zaman istendiyse verildi, benimle uyumak istediklerinde yanıma geldiler, istemedilerse erken yatmadılar, yemek istemiyorlarsa aç geziyorlar vs. ama tv-elektronik oyuncak ve abur cubur (gofret, cips, şeker, gazlı veya gazsız içecek türevi paketli şeyler) konusunda kendi çevremde kendimden daha katı kimseyi de görmedim desem yeridir. tv zaten biz izlemiyoruz yani 2 senedir onur'la tvde hiçbir şey izlemedik dersem yalan olmaz ama sebep çocuklar değil. yalnızca dvd. çocuklar da dvd izliyorlar. cem'in çok kısıtlıydı rüya yaşındayken ama rüya yarım saati geçebiliyor. cem ise artık dvd de izlemiyor pek, çocuk filmleri girdikçe sinemaya gitmek istiyor. en son hobbit'e gitti, çok beğendi. hobbit çocuk filmi değil ama cem'in yakın arkadaşlarından biri de çok beğenmiş, demek ki bizimkilere hitap ediyor. yaman da sevebilir, izlemediyse.
ne oldu ya, diyeceğimi söylemeden kendimi anlatmaya daldım. yaman güzel bir şey yapıyor hikaye kitabı yapmakla diyordum. kolay değil, uğraşıyor, emek veriyor, araştırıyor... ben de cem'in her okuduğu kitabı sevmiyorum ama tek bir seri dışında almadığım kitap olmadı. o limonları da zaten ordan burdan ödünç alıp okudu, okumadığı kalmamış bile olabilir yani onca kitabın her biri girip çıktı bu eve. okunduğu gibi gittiler ama okundular sonuçta :p fakat ben hiç beklemezken nasıl bir faydası oldu, cem biraz da onlar sayesinde çizgiromana merak saldı. başka çizgiromanlar da okudu ve o da çizgiroman çizmeye başladı fasikül fasikül. beklemediğin yerden nasıl bir şey filizlenebiliyor, yaman'da da olan bu bence.
eda, zaten ne kadar ileri gidebiliriz ki etek-toka olayında. biliyorsun alışmadık götte don durmaz yani parkta gördüğümüz zoka yutmuş kadın ya da leopar paltolu çocuk ile annesi... herkesin bir tarzı var. biz de kendimizce süslenecektik tabi rüya isteseydi velakin yok, armut dibine düşmüş, yaptırmıyor. bakalım belki zamanla değişir ama 7-8 ay olmuştur herhalde kaşındırıyor bahanesiyle elbise giymeyi bırakalı :( bu arada bugün akşam yemeği sırasında mama sandalyesinde otururken epey kısalttım saçını bu sefer çok süper oldu yalnız, bakmaya doyamıyorum bana çok tatlı geldi. elim iyice alıştı aslında kuaförlük çok zevkli iş, mesleki kurslara katılmayı dşünebilirim, öyle sevdim bu işi :)
ha, unutmadan makas elimdeyken cem'in de saçını kısalttım ama onunki o kadar iyi olmamış olabilir yarın günişığında bakacağım, olmadıysa berbere götürürüz düzelttirmeye. berbere gitmeyi hiçbirimiz sevmediğimiz için ben başladım kesmeye, umarım olmuştur cem'inki de.
anonymous, evet o da bir yöntem. resimler en azından iyi olmalı hikaye didaktikse, bayıksa ama bence bu cemile-atakan kitaplarında o da yok!
Yasemin,
biliyorsun benim çocuğum yok. O yüzden sizler konuşurken benim söylediklerim doğal olarak havada kalıyor. Kızım olsa devamlı prensesler gibi tütüler içinde gezsin, bütün ilgi alanı giyinmek olsun istemem ama arada bir girly girl olmak, olmaya heves etmek yanlış değil bence. Sonra ileride bunun yetişkinlerdeki tezahürü bütün güzel ve şık kadınlar aptaldır'a kadar gidiyor. İyi giyinmeyi, süslenmeyi istemeyi mesele haline getirip bunu devamlı küçümseyenler var. Kitap okumak harika, kaliteli bir çantayı alıp kullanmak aptallık. (Marka deliliğini demiyorum tabii ki.) Çocuğumuz gay olsa kararına saygı duyarız diyorsak, mesela çocuğumuz kokoş olmayı tercih ediyorsa o zaman da kararına saygı duymamız gerekir sanki. Bunları ben de düşüncelerimi yazmak istediğimden yazdım, tezatlık olsun diye değil. Yine de bilemiyorum tabii; sizler çocuk eğitimi ve psikolojisi üzerine bir sürü kitap okumuş, çocuk yetiştiren insanlarsınız. Bense daha bir tane bile okumadım.
Bu blogu düzgün insanlar okuyup yorum yapıyor ve değişik fikirleri görmek hoşuma gidiyor.
Ben burada lafa karışmak istiyorum. Küçük kızların o şeker ötesi elbiselerine lafım hiç yok, aksine bayılıyorum ama küçük birer Petek Dinçöz gibi giydirilmeleri (kendi istekleri ile seçerek giymelerini kast etmiyorum tabii ki) bana itici geliyor. En azından çocuk parkına gelirken. Ama nihayetinde çocuk alışverişe beraber gidip kendisi seçip en olmadık yerlerde giyinip gitmek de illaki isteyecektir, ebeveyn olarak bu noktada yutkunmak ve peki demek durumunda kalacağızdır, hatta kalmalıyız ki kendimizin birer kopyası olmasın. Ama misal ben pek süssüz hatta paçoz denebilecek gruptanım(istesem de beceremiyorum ühühü), çocuk sonrası duble. Buna rağmen bir insanı güzel giyiniyor, güzel görünüyor diye aptal diye değerlendirmek en net tabiri ile kıskançlığa girer diye düşünüyorum. Ama çocuk parkına en kokoş hali ile gelip, bebelerden birisi açıkta bıraktığı pusete tırmanmaya çalışınca fırtına gibi koşup puseti çekerse o nokta da biraz laf etme hakkı doğuyor. Sen Yasemin'e sormuştun, ben toka/tüllü etek istemezük kısmından cevap vermek istedim. Sevgiler ve bu arada mutluluklar.
müge, rüya bana bıraksa onu kendi tarzımda giydirip süsliycem de, hevesim kursağımda şimdilik :/ ben kokoş kızdan hiç rahatsız olmazdım valla aksine isterdim öyle olmasını. daha yeni dert yanıp yazdım arkadaşıma nerde hata yaptım süsleyemiyorum Rüya'yı diye hatta :) ama pullu tişörtlerle attım bir adım, umutluyum bir de külotlu çoraba ikna olsa da etek elbiseye geçebilsek. Ne yapayım şu an spor giyimden şaşmıyor :p
Eda,
yazdıklarına katılıyorum. Ben de Petek Dinçöz istemem, çocuk parkına giderken (ister çocuk, ister anne olsun) coşarak süslenmek bence de saçma. Bir de eklemek istiyorum; geçenlerde yazdığın tembellik başlıklı yazın çok samimi ve güzeldi. İyi dileklerin için çok teşekkür ederim. Sevgiler.
Yasemin,
Çocuğum yokken bu haldeyim, bir de çocuğum olsa senin blogun suyunu çıkaracağım herhalde. İki seneye falan o da olur sanki. :)
eda seninle aynı anda yazmışız. zoka kadın puseti çekerken sapına takılı bebek çantasını da her ihtimale karşın yanına almıştı ayrıca. maazallah belki bizimkiler açıp karıştırırdı çantayı ahahahaha.
rüya'ya çok bebekken külotlu çoraba bağlı tütü giydirmiştim ama o zaman o kadar tombik bir bebekti ki (4 aylıkken 9 kilo!) bence hiç yakışmamıştı. şimdi oyuncakçıda sırta takılan kanat, ele asa, pembe tül etek ve kafaya taşlı taç gördüm. taç dandikti onu geçelim de, diğerlerini almak istedim. bakalım azıcık büyüsün ne olacak. bir kere tütü giyecek herhalde, ayşegül bale yapıyor'la günaşırı beynini yıkıyorum çünkü ve de hevesli görünüyor :)
bizim kıyafetler arkadaşlardan ve kuzenden geldiği için ben pek bir şey almıyorum. gelenlere bakarken şaşırıyorum vay, demek rüya'nın yaşındayken selin bunları giyiyormuş vs. diye. insanlar çeşit çeşit, benimki istemiyor işte. zaten rol modeli bensem işi biraz zor :/ cem ne getirsem giyerdi, rüya ise başka, başka bi şey diye 50 kere beni geri yolluyor, kendin seç diyorum 3 tişörtle geliyor altına bir şey getirmiyor vs. ne bir şey seçebiliyor ne benim giydireceklerimi beğeniyor. 2 yaşta kıyafet sendromu başladı. uğraşmıyorum ama artık, direkt badiyle bırakıp kaçıyorum sonrasında hemen razı oluyor.
inşallah müge, hayatımıza renk katarsın. yakınlarda her zaman bir bebek bulunmalı. bebeklere bayılıyorum ama hemen büyüyorlar, acayip çabuk. ben kendiminkine 3 yaşına kadar bebek diyorum ama benim düşkün olduğum grup ilk 1 senelikler. aslında yakınlarda bebek hep bir bulunmalı derken evde diyesim geliyor ama maalesef 2'yi arttıramayacağım gibi duruyor.
yasemin, bence rüya biraz daha büyüdüğünde süse-püse düşebilir. sen dolabını hazırla :) ben kızımın bir tarzı olsun çok istiyorum. ister süslü ister özensiz ama bir "havası" olsun. tabi parayı bayılıp tarz yaratmak gibi de değil dediğim şey. ama bu galiba yönlendirmekle olacak bir şey değil. bazı insanların içinde oluyor o estetik göz. ben çocuk kıyafetlerinde renk çok seviyorum. renkler ve neşeli desenler. (oilily, room seven, catimini, jottum gibi). sonra tül etek benim hayatta en sevdiğim şey. çocuklar için değil kendim için :) o yüzden mesela gelinlik giymek beni çok mutlu etmişti. keşke her gün öyle giyinsek.
kızımı güzel giydirmeyi seviyorum. güzel giydirince etraftan aman da elbisen ne güzelmiş falan gibi çok iltifat alıyor. ve fakat bu sefer de her giydiğinde iltifat bekler hale geldi. birileri ne kadar şık olduğunu falan söylemezse kendisi söyletiyor :) bir kere parkta (bayram falandı sanırım elbiseli gitmişti, yoksa parka elbiseyle götürmüyorum) beraber oynadığı kıza "elbisem çok güzel di mi " dedi :) amanın dedim, bir yerde bir yanlış var. sürekli etraftan ne kadar hoş olduğunu duymaya ihtiyacı olan bir tip olursa ya...ne zor arkadaş, bu çocuk yetiştirme işi...giyinmeyi seven ve becerebilen insanları severim, hiç öyle yerden yere vurmam (yeter ki tüm derdi o olmasın) . o bakımdan kızım zevkli, özenli ve farklı giyinmeyi becersin çok isterim. şu an ki durum ise, kreşe giderken kıyafetlerini kendi seçiyor, bazen kahroluyorum kombinasyonları nedeniyle ama bağrıma taş basıyorum. doğruya doğru "bu kızın anası ne biçim giydiriyor" derler de zevkime hiç haketmemişken laf gelir diye huzursuzum :)
özden, ben de tül etekli gelinlik giydim, etekleri bilek hizasında :) grace kelly'nin bir elbisesinden esinlenmistim. benim gelinlik giyeceğime ihtimal vermeyenler bile olmuştu o günlerde. davetiye verdiklerimizden bazıları "yasemin gelinlik giyecek mi?"diye sormuştu. obaaa! onlar nü evlencem desem daha az şaşırırlardı. gelin teli bile bulduk eminönünden. madem evlenme olayına girdirildik, hakkını vereceğiz deyil mi? valla gelin hamamıdır, kınadır, hiçbirini eksik bırakmadım, çok da eğlendim.
yazdığın markalara bakacağım. dediğim gibi ben pek bir şey almıyorum rüya'ya, çuvallarla geliyor çevremizdeki büyüyen kızlardan ama arada heveslenip elim gidiyor. hakkımı bunlardan yana kullanırım o zaman.
yasemin,
cemile serisi bizde tonla var (tuhaf bir şekilde kızın değil abisinin). evet epey didaktik ve çoğu kitabı kırk defa okuyorum baymıyor da bunlar feci bayıyor. fakat bu didaktikliğin de bir faydası yok, zira benimkilerin ikisi de bir nane öğrenemediler böyle öğreten kitaplardan, hatta kız daha iki yaşında yoktu cemile'nin kötü söz söylememe üzerine faideli bir eserinden salak aptal demeyi öğrenerek hemen her fırsatta abisinde öğrendiklerini uyguladı :P. halt etti cemile yani. neyse, çok abuk olmadıkça kitap okumayı sevdirdikleri için okuttum ben de. yalnız onlar da kısa sürede baydı bu seriden. hiç yüzüne bakmıyorlar artık.
küçük kutup ayısı lars serisi var bir de, o çok şeker, var mı sende?
kılık kıyafet konusu olacağına varıyor eninde sonunda. tüllü süslü giydirmekte bir şey yok da kıyafete görüntüye kafayı dolamak biraz tehlikeli, geçen bir arkadaşın kızı çorabı yırtıldı diye tüm akşamını zehir etti, ne gerek var? çocuk dediğin ne giyeceğinde ısrarcı olsa da üstünü başını oyun oynarken pek umursamamalı, yani kirlenirse kirlensin, yırtılırsa yırtılsın bırak anne üzülsün çocuğum sen boşver.
gelinlik meselesinin en kötü tarafı, çok sevdiğin bir model giysen bile en az 3-4 tanesinde daha aklın kalıyor :) ben düğünden birkaç yıl sonra dahi marketlerde gelin dergilerine bakıyordum. zaten küçükken de annemin gelinliğine bakmaya, giymeye doyamazdım. her kız çocuğu gibi kendimi tül perdelere dolamaya da bayılırdım. evet, ben gerçek bir tülseverim:)
hollanda'daki arkadaşların hala oradaysa (eski takipçinim bilirsin:) , oilily, room seven ve jottum'u onlardan isteyebilirsin. üçü de hollanda markası. burada olduğundan daha ucuzdur sanırım.
özden, aynen. ben eskisi kadar olmasa da hala bakıyorum biliyor musun? bu sene bu kadar dağılmasaydım 10. yıl hatırına yeniden gelinlikvari bir şeyler giyip bir kutlama yapmayı bile düşündüm de, evden köşedeki pastaneye zor gittik o gün, ne gelinliği, teeeeyy tey.
evet ordalar, söyleyebilirim. zaten rüya ordan gelen küçülenleri de çok giyiyor. kendi kızına alırsa elif, bize de gelir bir şekilde :) hatta vardır aralarında muhtemelen de, ben dikkat etmemişimdir.
jasmingreentea selam, görüşemedik ne zamandır :) ben yollamadım yuvaya rüya'yı biliyor musun, zaten kararsızdım. erteledim bilinmeyen bir zamana kadar ya da çatlayana kadar diyeyim. daha duruyorum, bir şey olmadı yani ama epey yıprandım :p
lars yoktu bizde, bir bakayım.
arkadaşlar, dün bir kitap aldım rüya'ya okumadan etmeden sırf kapağını görerek. yarın vericem paketlettim, hediye fakat bayıldım yahu. filmi de varmış, baksanıza:
http://www.birdolapkitap.com/2012/12/04/bay-morris-lessmoreun-ucan-kitaplari/
yasemincin görüşemedik evet zira ben çalışmaya geri döndüm... ama yuvadan niçin aldın yav, ben sana mümkünse akşama kadar her gün gönder derken :))
a söylüyordun döneceğini ama bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemişim :)
sorma ya, 5 gün denedim sonra bilmiyorum içime sinmedi. tam da bilmiyorum neyin sinmediğini, erken buldum sürüye katmak için sanırım :p
Post a Comment