Monday, January 14, 2013

cumartesiyi pazara bağlayan gece

sabahladım. 2, bilemedin 3 saat uyumuşumdur bu gece. rüya ağladı, yatağından bizim yatağa gelmek istedi. kalktım, odasına gittim, getirip aramıza yatırdım sonra da uyuyamadım. yeniden uyumayı bekledim sonra kalkıp salona geldim, pencereden baktım. sokak ve vadinin karşı yakasındaki evler karanlığa gömülmüştü. simsiyahtı her taraf. şehrin bu kadar karanlık olması biraz korkutucuydu. ilk defa görüyorum bu manzarayı, elektrik her yerde kesilmiş. sadece köprünün ışıkları uzakta kırmızıydı. karanlıkta ne film olur ne de kitap, ne yapayım, yeniden yatağa döndüm. dönerken sokak kapısını kilitledim. yataktaki hareketlenmeyi hisseden rüya hafiften mızırdandı, kımıldadı, farkında olmadan bana bir tekme attı. onu biraz uzaklaştırıp yeniden uyumayı denedim. olmayınca elektrik gelmiş mi diye bakmak için başucu lambasının düğmesine dokundum, gelmişti. kalkıp yeniden salona geldim. yarını yani bugünü nasıl geçireceğimizi düşündüm. uykusuz gecenin ardından günü geçirmek normalde zor olurdu ama bu sabah uyuyabilirdim istersem çünkü anneanne cuma gecesinden beri yani toplam 1 gündür bizdeydi.

izleme listemde (listelerle yaşıyorum!) aylardır tuttuğum bir film hazır mubi'de karşıma çıkmışken izlemenin tam sırasıydı: don't look back. ısrarla mubi'yi tavsiye ediyorum herkese. ayda 5 liraya bir sürü film el altında, bugün olduğu gibi bulamadıklarımı ya da almayı planladıklarımı burdan izleyebilirim kolayca. işte ne zamandır bulamadığım bir filmi izleyebiliyorum sonunda. derken izlemedim, erteledim.

pazar günü planları. anane burda, çocukları bırakır, istediğimizi yapabiliriz. ortak film bulursak beraber sinemaya gidebiliriz. bugün içmeye gittiğimiz için yeniden içmeye gitmeyiz herhalde ama özlediğimiz semtlerde dolaşabiliriz. sakin bir yerlerde oturarak yıllardır (kaç yıldır  internetten bile gazete okumuyoruz) yapmadığımız bir şeyi yapıp kahve içerek yayıla yayıla gazete okuyabiliriz. ya da boşver gazeteyi ya, dergilerim var okuyamadığım, onları okur, küçük notlar alırım. kahvem bitince yenisini sipariş ederim, acıkırsam bir sandviç yerim. çocuklar aç mı tok mu diye düşünmem gün boyunca.

son zamanlarda ne kadar yoruldum, ne kadar sıkıldım anlatamam. kimkimedumdumalıktan, kendime gün içinde 2 saatlik bir boş zaman bulamayışımdan, sokakta elimi kolumu sallayarak yürüyemeyişimden, insanların önce kendilerini sonra karşılarındakileri kandırma çabalarından, en çok da bu sonuncusundan. milli sporumuz inkar, ben yapmadım, ben etmedim, öyle dememiştim... yaptın, nokta. kıvırtmaya kalkmasan seni daha çok seveceğim. robinson crusoe da olsam hayatıma sızıyor işte böyle şeyler, bazen epey yakınlarda bir yerlerden hem de. neyse geçelim.

pazar günü filme mi gitsek, hangisine gitsek, nerde izlesek diye çıktığım vizyon filmleri yolculuğuna, vizyon dışı film siteleri ve yazıları arasında dolaşarak devam ettim. okudum sabaha kadar. ha bir de alttaki köpekler bale yapmaz hakkındaki postu gözden geçirip yayınladım. ilk yazdığımda henüz gergedanları almamıştım ama şimdi aldım çoktan. köpekler kadar süper değil, güzel yine de, mutluyum aldığıma.

güzel bir çocuk kitabının kapağına bile bakmak yetiyor çoğu zaman.

sonra gökyüzünün rengi açılmaya başladı, gün ağardı.

No comments: