Thursday, January 10, 2013

sule gurbuz roportajindan:

Az insan tanıdım, hep ve tüm zamanımda kendimle oldum, bunu bozacak her şeyden uzak durdum, bu hali hallerin en yükseği saydım. Diyebilirim ki öğrendiğim her şeyi yalnızlıktan, ıssızlıktan, sessizlikten ve çok fazla bakmaktan öğrendim. Dışarı ile çok az temas, kendine ve hayalâta fazla gömülme, okuduğu ve dinlediği ile hakiki bir bağ kurma beni kendi dilini keşfeden yaptı. Ama daha tamama gelmedim.



Kambur’dan hemen sonra okumaya yurtdışına gittim ve arkamı unutmaya çalıştım. Döndüğümde yalnız olmaya derin bir ihtiyacım ve hayranlığım vardı. İşim rast gitti, çünkü böylesine, her şarta razıydım. Saat tamircisi oldum ve atölyeye kapandım. Elbet geçen zamanda geçenin tümünün aslında benim ömrüm olduğunu bazen müthiş bir keder ve zor zapt edilen bir sızı ile yaşadım. On sekiz yıl aslında geçen her gemiye binmek, her trene her uçağa atlamak isteyen olarak kıpırtısız, sabit sadece baktım. Hayatta becerebildiğim bir şey varsa o da herhalde budur. Bu sürekli bakış bana gün günden yıl yıldan bir derinlik ve kendi kendimle anlaşabileceğim ve anlatabileceğim bir lisan verdi. Teselli verdi, önüm ve manzaram açıldı, on beş senenin sonuna doğru biraz biraz rahatlamaya başladım. Anladım, kabulüm kolaylaştı, üstüme bir tat geldi. Ertesi sene Zamanın Farkında’yı yazmaya başladım, sonra Coşkuyla Ölmek ve bu zamandan çıkan bir kitap daha. O bir müddet sonraya.
tamami burda

2 comments:

Sardunya said...

Beni Şule Gürbüz'le tanıştırdığın için gerçekten teşekkür ederim Yasemin.

füs said...

saatçi çırağı olmak istedim şule gürbüz'ün!