Saturday, January 2, 2021

Vezirin Yolculuğu

 Vezir.

Vezir orta yaşlı ama biraz daha yaşlı görünüyor. Ağır, kısa boylu denilebilir, tıknaz. Sadık. Kendi sadakatinden bıkkın ama bunun farkında mı? Yüzüne yılların alışkanlıklarının, sıradan, sürprizsiz, hep bilindik günlerin getirdiği bezginlik sinmiş. Artık hiçbir şeyi değiştirmeye hali yok gibi. Kıyafetleri gri, belinde bir kuşak ipekten, sarı. Çocukları uzakta, onu özlemiyorlar. Karısını artık hatırlamıyor. Vezir kendisinden beklenenleri yapmaya alışkın. Beklenmedik hiçbir şey yapmaz.


Vezir ormanda yaşıyor.

Ormanda bir saray yavrusu. Daha doğrusu kralın av köşkü. Vezir burada sanki kızağa alınmış gibi. Burası sakin, koyu yeşil, uğultulu bir yer. Vezir yalnız sayılır. Kral nadiren ava geliyor, veziri asıl sarayda istemiyor. Onu burada, bir aşçı, bir bahçıvan, bir kahya ve bir hizmetçi kadın ile birlikte tutuyor. Gerçek vezir asıl sarayda, o kralın sağ kolu.

Burada hayvanların derinlerden gelen sesleri, koyu renkler, siyah, koyu yeşil, baykuşlar, çeşitli başka kuşlar var. Vezir onların isimlerini bilmiyor. Seslere, renklere kayıtsız. Ancak ağaçların arasından sızan gün ışığını görmek için sabahları bahçede yürümeyi seviyor. Çamların kokusunu içine çekiyor. Serin bu bahçe, yazın bile.

 

Vezir her gün ne yapıyor?

Geziyor. Rutin işi gezmek ama nerede geziyor derseniz, köşkün bakımlı, ferah bahçesinde sadece. Bu bahçeden hiç çıkmıyor. Beyaz çitler bir sınır. İstese tabii ki kapıyı açıp çıkabilirdi ama bunu hiç denemedi. Getirilip köşke bırakıldığı günden beri o bahçeden hiç çıkmadı. Yürüyor, yürüyor, köşe bucak bahçede geziyor her sabah. Öğle yemeği için içeriye girdiğinde ise ertesi sabaha kadar çıkmamak üzere kapanıyor köşke. Yemekten sonra kütüphaneye çıkıyor. Tarih kitaplarının sayfaları arasında geziniyor bu kez. Akşama kadar ülkesinin eski zaferlerinde, savaşlarında, tarihinde geziniyor. Sanki kendisi orada başroldeymiş gibi. Tarihte mi yoksa kendi hayallerinde mi geziyor vezir?


Kırılma noktası: Kuraklık

Vezir böyle yaşayıp giderken köşkteki üçüncü yazının ortasında bir kuraklık baş gösterdi. Bahçedeki kuyuda bulunan su giderek azaldı. Hizmetçi kadın bundan sürekli yakınır oldu, bahçıvan ve aşçı onu izlediler. Vezir bir şeyler yapması gerektiğini hissediyordu fakat bilmiyordu. Eli kolu bağlı gibiydi. Yakında her yerden uzak, unutulmuş bu noktada içecek su bulamayacaklardı. Bir zamanlar çok canlı olan sorumluluk duygusunu çoktan gömmüş, unutmuştu bir yerlerde vezir ama şimdi bunun yeniden uyanmaya başladığını duyuyordu. Planlar yaptı, merkeze gidecekti. Tedirgindi hatta korkuyordu fakat gitmesi gerektiğinin farkındaydı.


Vezir yolda kiminle karşılacak?

Vezir kuraklık başladıktan bir hafta sonra hazırlıklarını tamamlayıp yola çıktı. Yol dört beş gün sürecekti. İkinci günün sonlarına doğru yolda karşısına kendisi yaşlarda bir adam çıktı. Bu adam beyaz bol kıyafetler içindeydi. Uzun sakallı, uzun saçlıydı, ayağında sandaletler vardı. Vezir yanyana geldiklerinde istemeyerek de olsa atını durdurdu. Bakıştılar. Adam vezire nereye gittiğini sordu. Vezir anlattı. Adam vezirin anlattıklarını duymamış gibi “Merkeze gidip de ne yapacaksın?” dedi. Vezir “Durumu anlatacağım, yardım isteyeceğim. Bizi kurtarmaları, oradan çıkarmaları gerektiğini yani artık o köşkte yaşayamayacağımızı…”

 

Bilge vezirden su yolunu bulmasını istedi.

Bilge güldü.

- Merkeze gidip yardım isteyeceğine gidip su yolunu bulsana sen. Unutuldunuz, gözden çıkarıldınız siz, istenmiyorsunuz, anlamıyor musun? Görmek bu kadar mı zor? Bir sıkımlık canınla onca yolu kat edip hala oradan yardım istemeye kalkışıyorsun? Bir değerin olsaydı o ücra yerde kaderine terk edilmezdin. Önce bunu gör sonra zaten su yolunu da bulacaksın. Evet, bu dediğimi görebilmek belki su yolunu arayıp bulmaktan daha zor. Ben de bunu göstermek için çıktım karşına. Su yolunu kendiliğinden  aramazdın, aramayınca da bulamazdın çünkü. 

Şimdi bile isterdin değil mi sana kestirmeden su yolunun yerini göstereyim ama gösterseydim bile gitmezdin ki o yere. Yine kralın bulunduğu saraya ulaşmaya çabalardın çünkü gerçeği görmeyi reddederken hedefin oraya varmaktı. Oradakilerin kurtuluşun olduğunu, seni ancak onların kurtarabileceğini sanıyordun.

Unutma gitmeye çalıştığın yerde senin için hiç kimse yok. Hiç kimse yok orada.

Sen git ve su yolunu ara. 

Foto: 2 Ocak 2015, Çıralı
6 yıl önce bugün. Birkaç hafta önce yazdığım bu masala bir fotoğraf ararken buldum ve buraya ekledikten sonra tarihini hatırladım. 2.1.15
O günlerde olmadığını göremediğim, içten içe "yok" diyen cılız sesi duymazdan geldiğim görkemli saraya bisikletimle gitmeye çalışırken durup çekmiştim. Biraz da bugün içinmiş. 2.1.21

No comments: