Saturday, December 8, 2007

meleba

ben küçükken, ilkokuldayken yani, başıma çok sık gelen bi şey vardı: haftada birkaç kez bir ana ya da baba tarafından okul çıkışlarında azarlanmak ya da tehdit edilmek üzere köşeye sıkıştırılırdım. bi gece önce evde beni şikayet etmiş, belki benim yüzümden ağlamış zırlamış hatta uyuyamamış yavrularının hıncını almak için okul kapısında ya da servisin yanında bekleşir bulurdum onları. azarlarlar hatta düpedüz tehdit ederlerdi, muhallebi çocuğu haline getirdikleri koyun kılıklı şanssız çocuklarıyla aynı sınıfta olan şanssız beni. ben de berbat bi çocuktum, kabul ama muhallebi çocuğu olmaktan iyidir valla, ben en azından kendi işimi kendim görürdüm, kimse benim adıma, canımı sıkan arkadaşlarımla hesaplaşmak zorunda kalmazdı. neyse anaların en korkunçlarından birinin gazabından korkup tuvalete kaçmıştım ki hiç girmezdim o iğrenç tuvaletlere, neyse o kadından çok korkup saklanmıştım birine de, kadın beni orda bulup dövmeye kalkışmıştı, kulağımı mı çekmişti yoksa. kulağımı çekmişti evet. vay bee evlat sevgisine bak! sebebini burda anlatmıştım: hanım evladı kızı, gerçekten kelimenin tam manasıyla hanım evladı, çöp kutusunun başında hanım hanımcık yumurtasını soyarken, kenarı işli peçetesinin üzerine özenle yerleştirdiği yoğurduna tuzu boca etmiştim ve o esnada tuzluğun kapağı açılmıştı, bütün tuz yoğurdun içine dökülmüştü. zehir gibi yoğurdu yiyen kızımız ağlamaya başlayınca da olaylar gelişmişti. 7 yaşındaydık. 

kısaca söylemek gerekirse, ben küçükken hanımevlatlarını, okula yumurta getirenleri ve her şeyi analarına yetiştirenleri hiç sevmezdim. düşünüyorum da aradan geçen 25 yıl hissiyatımda hiç bir değişiklik yaratmamış!

ben aslında rufus'un orkestrasında çalmak isterdim veya antony'nin de olabilir. çello çalmayı isterdim ama gitar da olabilirdi, aslında gitar çalarım ama çelloya dokunmadım bile. keşke olabilseydi. bu gece bi konserde çalmış olurdum o zaman. mesela rufus'un kardeşi için yazdığı şu şarkıda çalmak nasıl olurdu acaba? 



cep telefonumun markası 10 yıldır alcatel ya da 9 yıldır alcatel. bu 2. alcatel'im, peki ama 3.sü de alcatel olabilecek mi acaba? sahi, alcatel diye bir marka var mı hala?

aşk bence gerekli bir şey. çok faydalı.

ilk kopya ne ki, ilk öpüşme gibi bir şey mi? unutulmayacak bir anı falan herhalde ama ben hatırlamıyorum, hatırlasaydım da diğer kopyalarımdan çok daha farklı ve ilginç bi yanı olmazdı eminim.

en saçma huyum, kestirip atılması gereken bir meseleyi gereksiz yere uzatmamdır herhalde. gerçi eskiden daha beterdim şimdi öğrendim kısaltmayı, kasımpaşa'ya havale ediyorum, ne gam kalıyor ne kasavet! kasavet diye bir sözcük yoktu galiba ama iyi durdu orda, kalsın. (varmış.)

en sevdiğim bloglar zaman içinde değişiyor. bugünlerde pek blog okumuyorum ama şu adresi seviyorum: http://simplybreakfast.blogspot.com/ hayatın çok tekdüze gittiğini düşündüğüm zamanlarda aklıma burası gelirse -ki bir şekilde geliyor, fikrimi değiştiriyorum.

endişeli peri gördüm beni sobelediğini :)

9 comments:

endiseliperi said...

yahu keşke ben de eğlenceli yazsaymışım şu mim'i. gıcık, ciddi neredeyse hanımevladı birinin yazacağı bir yazı olmuş benimki. çok eğlendim, çook. hanımevlatlarını ben de hiiiç sevmem. ödüm kopuyordu arçil, baba figürü olmadan bir hanımevladı olacak diye de futbol oynayıp, oyuncak tabanca istemesine pek ses etmiyordum.

ben de evet, şarkıcı olmak isterdim bir ara şu bet sesimle ama o dönem, bakılmaktan hoşlandığım gençlik dönemimdi. dur şu senin neşe kaynağı bloğuna ben de bakayım. sevgiler.

(uzun zaman yazmayınca çok merak ettim seni ama bu merak da seni bunaltır diye yazmadım.)

elif said...

bu haylazliklarla seni bagdastiramiyorum yas... evet hanimevlatlarini sevmemek tamam da, boyle aktif bir kampanya yurutmek... :)

su simply breakfast fotolarina bayildim. kadinin etsy sayfasina da baktim. cok huzur verici renkler. ohhh sakinlestim.

Anonymous said...

Valla beni de altüst ettin:) Cidden.
Allah allah ya:)))

yasemin said...

niye bağdaştıramadınız arkadaşlar? haneke'nin funny games'deki iki karakteri gibiydik ilkokulda, tek farkla, 2 kızdık. 5 sene en yakın arkadaştık. gerekli gördüğümüz kişileri tokatlamakla, cezalandırmakla görevliydik. hepsinin cezasını da çekerdik ama işte, öyle ya da böyle. bu zamana kadar aklıselim bi izlenim verdiysem yanlış olmuş, alıcınızın ayarıyla oynamayınız, gördükleriniz gerçektir :p elif biliyo olman lazım senin bunları, anlatmadım mı hiç, anlatmamış olamam. buraya bile ikinci yazışım.

elif said...

biliyorum, anlattin tabi de, olmuyor abicim, yerlestiremiyorum. dolmus soforune hoykurmeye cekinen senle bu velet arasinda pek bi benzerlik yok. akliselim oldugunu dusundugumden degil ama dusunmek baska, yapmak baska :)

gerci ben daha tanismazken tirsiyodum senden eheh :))

koray said...

hassas bir noktadan teğet geçiyoruz sanırım.

geçenlerde ofisten biriyle konuşuyorduk. kreşteki iki oğlan bir olup, bizimkinin kızını tartaklıyorlarmış. sessiz, sakin bir kız bahsettiğimiz, dalaşmakta sakınca ihtiva etmeyenlerden. o yaşlarda da hedef seçmek kolay, tam gözünün üstünde kaşı var diye sataşılan yıllar.

şimdi ne yapmak lazım?

kızımız bir kere örtmene söylemiş. örtmen çocukları cezalandırmış, onlar da sınıfın orta yerinde ağlamışlar. kızımız bir daha şikayet etmek istemiyor, çocuklar bir daha ağlamasınlar istediğinden mütevellit. -bu da çocukların durulıklarına bir örnek. çocuklar bu tip adeletsizlerle törpülenerek yetişin oluyorlar. yetişkinlerin yetkinsizliği de bu sebeple mi acaba?-

arkadaşım kızına "dişe diş, göze göz" öğütlemiş, "saçını çekiyorlarsa sen de onlarınkini çek"... muhtemelen ben de 1-2 sene sonra bu noktada olacağım, ama şu anda reb tevye'nin yanıtı aklımda daha bir sabit: "o zaman tüm dünya dişsiz ve kör kalır."

anne-baba'lık insanı, birdenbire imkansız sorular karşısında bırakıyor. sorular ve sorunlar.

yasemin said...

aktivisttim eskiden sorna müdahaleler yüzünden vazgeçtim, uygar, miyes'in dediği şekilde "kültürlü" hatta daha da ileri giderek kibarlık budalası biri oldum! yanardağ içerde patlıyor, lavlar nadiren dışarı çıkıyor :p

elif said...

ahahhahahahh guldurdun beni uygar, kulturlu ve kibarlik budalasi arkadasim :))))))))

yasemin said...

bu kadar güldüğüne göre yeterince uygar olamamışım demektir :D