kısaca söylemek gerekirse, ben küçükken hanımevlatlarını, okula yumurta getirenleri ve her şeyi analarına yetiştirenleri hiç sevmezdim. düşünüyorum da aradan geçen 25 yıl hissiyatımda hiç bir değişiklik yaratmamış!
ben aslında rufus'un orkestrasında çalmak isterdim veya antony'nin de olabilir. çello çalmayı isterdim ama gitar da olabilirdi, aslında gitar çalarım ama çelloya dokunmadım bile. keşke olabilseydi. bu gece bi konserde çalmış olurdum o zaman. mesela rufus'un kardeşi için yazdığı şu şarkıda çalmak nasıl olurdu acaba?
cep telefonumun markası 10 yıldır alcatel ya da 9 yıldır alcatel. bu 2. alcatel'im, peki ama 3.sü de alcatel olabilecek mi acaba? sahi, alcatel diye bir marka var mı hala?
aşk bence gerekli bir şey. çok faydalı.
ilk kopya ne ki, ilk öpüşme gibi bir şey mi? unutulmayacak bir anı falan herhalde ama ben hatırlamıyorum, hatırlasaydım da diğer kopyalarımdan çok daha farklı ve ilginç bi yanı olmazdı eminim.
en saçma huyum, kestirip atılması gereken bir meseleyi gereksiz yere uzatmamdır herhalde. gerçi eskiden daha beterdim şimdi öğrendim kısaltmayı, kasımpaşa'ya havale ediyorum, ne gam kalıyor ne kasavet! kasavet diye bir sözcük yoktu galiba ama iyi durdu orda, kalsın. (varmış.)
en sevdiğim bloglar zaman içinde değişiyor. bugünlerde pek blog okumuyorum ama şu adresi seviyorum: http://simplybreakfast.blogspot.com/ hayatın çok tekdüze gittiğini düşündüğüm zamanlarda aklıma burası gelirse -ki bir şekilde geliyor, fikrimi değiştiriyorum.
endişeli peri gördüm beni sobelediğini :)
ben aslında rufus'un orkestrasında çalmak isterdim veya antony'nin de olabilir. çello çalmayı isterdim ama gitar da olabilirdi, aslında gitar çalarım ama çelloya dokunmadım bile. keşke olabilseydi. bu gece bi konserde çalmış olurdum o zaman. mesela rufus'un kardeşi için yazdığı şu şarkıda çalmak nasıl olurdu acaba?
cep telefonumun markası 10 yıldır alcatel ya da 9 yıldır alcatel. bu 2. alcatel'im, peki ama 3.sü de alcatel olabilecek mi acaba? sahi, alcatel diye bir marka var mı hala?
aşk bence gerekli bir şey. çok faydalı.
ilk kopya ne ki, ilk öpüşme gibi bir şey mi? unutulmayacak bir anı falan herhalde ama ben hatırlamıyorum, hatırlasaydım da diğer kopyalarımdan çok daha farklı ve ilginç bi yanı olmazdı eminim.
en saçma huyum, kestirip atılması gereken bir meseleyi gereksiz yere uzatmamdır herhalde. gerçi eskiden daha beterdim şimdi öğrendim kısaltmayı, kasımpaşa'ya havale ediyorum, ne gam kalıyor ne kasavet! kasavet diye bir sözcük yoktu galiba ama iyi durdu orda, kalsın. (varmış.)
en sevdiğim bloglar zaman içinde değişiyor. bugünlerde pek blog okumuyorum ama şu adresi seviyorum: http://simplybreakfast.blogspot.com/ hayatın çok tekdüze gittiğini düşündüğüm zamanlarda aklıma burası gelirse -ki bir şekilde geliyor, fikrimi değiştiriyorum.
endişeli peri gördüm beni sobelediğini :)
9 comments:
yahu keşke ben de eğlenceli yazsaymışım şu mim'i. gıcık, ciddi neredeyse hanımevladı birinin yazacağı bir yazı olmuş benimki. çok eğlendim, çook. hanımevlatlarını ben de hiiiç sevmem. ödüm kopuyordu arçil, baba figürü olmadan bir hanımevladı olacak diye de futbol oynayıp, oyuncak tabanca istemesine pek ses etmiyordum.
ben de evet, şarkıcı olmak isterdim bir ara şu bet sesimle ama o dönem, bakılmaktan hoşlandığım gençlik dönemimdi. dur şu senin neşe kaynağı bloğuna ben de bakayım. sevgiler.
(uzun zaman yazmayınca çok merak ettim seni ama bu merak da seni bunaltır diye yazmadım.)
bu haylazliklarla seni bagdastiramiyorum yas... evet hanimevlatlarini sevmemek tamam da, boyle aktif bir kampanya yurutmek... :)
su simply breakfast fotolarina bayildim. kadinin etsy sayfasina da baktim. cok huzur verici renkler. ohhh sakinlestim.
Valla beni de altüst ettin:) Cidden.
Allah allah ya:)))
niye bağdaştıramadınız arkadaşlar? haneke'nin funny games'deki iki karakteri gibiydik ilkokulda, tek farkla, 2 kızdık. 5 sene en yakın arkadaştık. gerekli gördüğümüz kişileri tokatlamakla, cezalandırmakla görevliydik. hepsinin cezasını da çekerdik ama işte, öyle ya da böyle. bu zamana kadar aklıselim bi izlenim verdiysem yanlış olmuş, alıcınızın ayarıyla oynamayınız, gördükleriniz gerçektir :p elif biliyo olman lazım senin bunları, anlatmadım mı hiç, anlatmamış olamam. buraya bile ikinci yazışım.
biliyorum, anlattin tabi de, olmuyor abicim, yerlestiremiyorum. dolmus soforune hoykurmeye cekinen senle bu velet arasinda pek bi benzerlik yok. akliselim oldugunu dusundugumden degil ama dusunmek baska, yapmak baska :)
gerci ben daha tanismazken tirsiyodum senden eheh :))
hassas bir noktadan teğet geçiyoruz sanırım.
geçenlerde ofisten biriyle konuşuyorduk. kreşteki iki oğlan bir olup, bizimkinin kızını tartaklıyorlarmış. sessiz, sakin bir kız bahsettiğimiz, dalaşmakta sakınca ihtiva etmeyenlerden. o yaşlarda da hedef seçmek kolay, tam gözünün üstünde kaşı var diye sataşılan yıllar.
şimdi ne yapmak lazım?
kızımız bir kere örtmene söylemiş. örtmen çocukları cezalandırmış, onlar da sınıfın orta yerinde ağlamışlar. kızımız bir daha şikayet etmek istemiyor, çocuklar bir daha ağlamasınlar istediğinden mütevellit. -bu da çocukların durulıklarına bir örnek. çocuklar bu tip adeletsizlerle törpülenerek yetişin oluyorlar. yetişkinlerin yetkinsizliği de bu sebeple mi acaba?-
arkadaşım kızına "dişe diş, göze göz" öğütlemiş, "saçını çekiyorlarsa sen de onlarınkini çek"... muhtemelen ben de 1-2 sene sonra bu noktada olacağım, ama şu anda reb tevye'nin yanıtı aklımda daha bir sabit: "o zaman tüm dünya dişsiz ve kör kalır."
anne-baba'lık insanı, birdenbire imkansız sorular karşısında bırakıyor. sorular ve sorunlar.
aktivisttim eskiden sorna müdahaleler yüzünden vazgeçtim, uygar, miyes'in dediği şekilde "kültürlü" hatta daha da ileri giderek kibarlık budalası biri oldum! yanardağ içerde patlıyor, lavlar nadiren dışarı çıkıyor :p
ahahhahahahh guldurdun beni uygar, kulturlu ve kibarlik budalasi arkadasim :))))))))
bu kadar güldüğüne göre yeterince uygar olamamışım demektir :D
Post a Comment