selin 23 nisan'da oyuncak müzesi'ne gidelim, program varmış deyince gittik. ben aslında her türlü aktiviteden, kutlamadan korkarım şimdiye kadarki tecrübelerimin hemen hepsinde çok sıkıldığım için herhalde. nutuklar, şiirler, sulu zırtlak gösteriler...
sunay akın çocuklarla büyüklerini her zamanki hevesiyle, neşesiyle misafir etti müzesinde. o gün benim en çok hoşuma giden orda halit kıvanç'ı görmek oldu. bizim zamanımızda trt'de o sunardı 23 nisan çocuk şenliğini. pek seyredemezdim töreni yani öyle hiç kalkmadan izleyemezdim, sıkılırdım, başka kanal olmadığı için trt açık olurdu, ben de gidip gelip bakardım. başka ülkeden bir çocuk gelip kalsaydı keşke bizim evde de, sonra da ben onlara gitseydim... hayaller.
müzenin bahçesinde, bir çikolata firmasının kurduğu çikolata evdeki uzun masanın etrafında her yaştan çocuğun, seçtikleri tahta figürleri guaj boyayla boyadıkları bir aktivite vardı. yalın'la cem de birer hayvan seçtiler, en küçükleri onlardı, 10-11 yaşında çocuklar da vardı.
gitmişken müzeyi bir kez daha gezdik, cem bu sefer çok daha fazla ilgiliydi. ilk gidişimizde oyuncakları eline alamayınca ilgilenecek bi şey yok burda diye düşünmüştü. bu sefer çocuklar oyuncakları incelediler ve en çok savaş alanlarının önünde vakit geçirdiler. eve hiç silah, tabanca sokmadık, dvd dışı bi şey izlemiyoruz, tv açılmıyor gibi bi şey, hiçbir şiddet sahnesi görmediğine eminim; yalın'ın da hiç savaş oyuncağı yok, hediye gelen tek tankı da selin ertesi gün kaldırmış ama erkek çocuklar yuvada salatalıkları, kekleri bile silah yapıp dıkşın dıkşın diye oynuyorlarmış demek olayın bu önlemlerle bi bağlantısı yokmuş, bunu da öğrenmiş olduk. bazen yuvadan dönerken yolda bulduğu ağaç dallarını tüfek yaptığı oluyor. bi keresinde parkta bir anne "biz tabi savaşın zararlarını, silahın kötülüklerini sürekli anlatıyoruz o yüzden bizimki hiç yapmıyor böyle şeyler" dedi ama önemli bir ayrıntıyı atladı "onlarınki" bebeğini parka plastik pusetiyle getirmeyi seven bir kızdı. cem'i karşıma oturtup da hakkında hiçbir fikre sahip olmadığı savaşın zararları ve silahlar hakkında konuşmadım, bu şekilde oynamaya başladığında da bir şey demedim çünkü bence hiçbir çocuk nutuk dinlemeyi sevmez zaten nutuklar işe yaramaz hatta nutuğun vazgeçmesini istediğimizi davranışı pekiştirme ihtimali fazladır. öğrenmenin yolu büyüklerin nutuklarını dinlemek olmadığına göre bazı şeyleri zamana bırakmakta yarar var. doğrusu evde sıpaydır menli bile bir nesne yok ki sıpaydır zaten galiba bir macera adamı yani silahlı, tüfekli bir varlık değil. her neyse eğer cem bir gün benden asker, tank, silah, kılıç vesaire isterse sanırım gidip alıcam, bunlarla oynadı diye şiddet ya da savaş taraftarı olacak diye düşünmüyorum, oynamayanların da sırf bu sebeple çok barışçıl olacakları yok (şahsi fikrim) ama sıpaydır isterse almam herhalde. emin olamadığım için galiba, heralde diyorum, belli olmaz, ama yok, sıpaydır almam. aklıma geldikçe ekliyorum: cem bebekken yani daha yaşına bile basmamışken sokağa gelen çöp kamyonlarının sesine ilgi duymaya, onları görmek istemeye başlamıştı, hiç oyuncak kamyonu, arabası falan yoktu daha ve erkek çocuktur ilgilenir diye ona arabalarla ilgili oyunlar yapıp sesler çıkarmaya çalışan da olmamıştı. kamyonlar, iş makinaları, arabalar, yarışlar, yırtıcı hayvanlar... ilgi alanına nasıl kimsenin bir teşviki olmadan girdiyse arada arkadaşlarıyla yaptığı o dıkşınlar da öyle girmiş olmalı.
yalın'a anketteki en sevdiğin arkadaşın sorusunun cevabında rastlamıştık; cem'in yuvada en sevdiği 2 arkadaşından biri, cem'den 3 hafta büyük. selin ve sertan'la şans eseri yuvadaki seminerde tanıştık, arkadaş olduk, evler yakın, çocuklar mutlu, biz de mutluyuz. (konuyla ilg. bkz. http://cemuyurken.blogspot.com/2006/02/yaznn-tamam-iin-terre-hayr-aya-en.html)
not: fotoların altına küçük notlar düşmüştüm ancak siz mausla her fotonun altına gidip durmazsanız görünmüyor bu notçuklar.
http://cemuyurken.blogspot.com/2007/08/oyuncak-mzesi.html
3 comments:
ne güzel geçmiş cem'in 23 nisanı:)
(bi de ne çok post birikmiş ben yokken!)
oyuncak tabanca, savaşmakla ilgili epey söyleyeceklerim var aslında ama şimdi toparlayamıyorum. bi ara konuşuruz belki. bu arada daha bu sabah kahvaltıda aras beni tostla dıkşınladı:O
şadan bu ara biraz fazla oldu sahiden. konuşalım, benim de var.
hava çok güzel. ben cem'i denize götürüyorum sık sık, beraber de gidelim ya da parklara.
aras'a çok selam.
tamam havanın durumuna göre botanik parkı, deniz veya park planı yapalım.
bizden de cem'e öpücükler.
Post a Comment