Friday, June 8, 2012

okulun son günü

truffaut'un ışıl'ın tavsiyesiyle izlediğim 1976 tarihli filmi l'argent de poche'nin son sahnelerinden birinde okul tatile girmeden önce, öğretmen sınıfta bir konuşma yapıyor. konuşmayı filmin altyazısından aktarıyorum.

"...
çok zor bir çocukluğum oldu. julien kadar trajik olmasa da zordu. bir an önce yetişkin olmak için sabırsızdım çünkü erişkinler tüm haklara sahipti. hayatlarını istedikleri gibi yürütüyorlardı. mutsuz bir yetişkin başka bir yerde hayatına sıfırdan başlayabilir ama mutsuz bir çocuğun böyle bir düşüncesi olamaz, mutsuzluğunu hisseder ama ona bir ad koyamaz ve ona ızdırap çektiren ailesini veya diğer yetişkinleri bundan sorumlu tutamaz. mutsuz bir çocuk, ezilmiş bir çocuk kendini hep suçlu hisseder ve esas korkunç olan budur. dünyada var olan tüm haksızlıklar içinde çocuklara dokunan haksızlıklar en iğrenç, en adi ve en haksız olanlardır. dünya adil değildir ve asla olmayacaktır ama daha fazla adalet elde etmek için mücadele etmek gerekir. bunu yapmak gerekir. bir şeyler değişiyor ama yeterince hızlı değil. politikacılar, bizi yönetenler konuşmalarına hep "hükümet tehdide boyun eğmeyecektir." diye başlarlar ama gerçekte hep tersi olur. tehdide hep boyun eğerler. reformlar sadece güçlü bir şekilde talep edildiğinde gerçekleşir.

birkaç yıldır yetişkinler anladı, işyerlerinde alamadıkları haklarını sokağa çıkarak elde ediyorlar. bütün bunları anlatmamın nedeni size şunu göstermek için: yetişkinler isterlerse hayatlarını, kaderlerini değiştirebiliyorlar ama tüm bu mücadelede çocuklar unutuluyor. gerçekten çocuklarla ilgilenen hiçbir siyasi parti yok ve bunun da bir nedeni var çünkü çocuklar oy veremezler. eğer çocuklara oy hakkı verilseydi daha çok kreş talep edebilirdiniz, istediğiniz şeyi talep edebilirdiniz çünkü milletvekilleri oylara talipler. mesela kışın gece karanlığında okula koşmaktansa okula bir saat geç gelme hakkı elde edebilirdiniz.

size bir de şunu söylemek istiyorum. gençliğime dair pek iyi bir hatıram olmadığı ve çocuklara gösterilen tutumdan hoşnut olmadığım için bu işi yani öğretmenliği seçtim. hayat kolay değil. zorlukları aşabilmek için güçlü olmayı öğrenmemiz çok önemli. dikkat edin size güçlenmek dedim katılaşmak demedim. zor bir çocukluk geçirenler korunmuş ve çok sevilmiş çocuklara nazaran yetişkin olunca hayata daha hazırlıklı ve daha güçlü oluyorlar. bu bir telafi yasasıdır. hayat zordur ama ona düşkün olduğumuz için de güzeldir. grip yüzünden evde yatmak zorunda kalınca bir anda dışarda olma isteğinizin farkına varırsınız. gezmek istersiniz. o zorunluluk sayesinde hayatı sevdiğinizi anlarsınız.

şimdi hepiniz tatile gideceksiniz. yeni yerler keşfedip yeni insanlarla tanışacaksınız. sonbaharda okullar açılınca hepiniz bir üst sınıfa geçeceksiniz. gelecek yıl sınıflar karma olacak. göreceksiniz zaman hızla akıp geçiyor ve bir gün sizin de çocuklarınız olacak. umarım onları seversiniz, onlar da sizi severler. tabii siz onları severseniz onlar da karşılığında sizi severler. eğer çocuklarınızı sevmezseniz onlar da sevgilerini, şefkatlerini başka insanlara veya başka şeylere yönlendirirler. çünkü hayat böyledir! sevmeden sevilmeden yapamıyoruz.

hadi çocuklar. okul bitti. size iyi tatiller!"

7 comments:

asliberry said...

Çok güzel bir konuşma. Acaba bu filmi The End'de bulur muyum?

Isil Simsek said...

bulursun,ben de oradan almıştım ;)

yasemin said...

ben de ordan aldım hatta galiba seninle gittiğimiz gün almıştım. bulamazsan ben veririm sana.

a.c said...

vaay çok iyi konuşma olmuş!

özden said...

bu filmi bir kere daha yazmıştın sen. o gün bu gündür aklımda. artık mutlaka bir yerden bulup seyretmeliyim:) gerçekten de çocuklara yapılan haksızlıklar en iğrenç haksızlıklar. hele insan çocuk sahibi olduktan sonra daha da beter hissediyor bunu.

yasemin said...

özden eski bir post. ilk olarak 4 sene önce eklemiştim arada okullar kapandıkça öne çektiğim oluyor.

film bende duruyordu taşınırken vermeseydim sana yollardım.

Anonymous said...

yasemin, oğlundan bir-iki yaş küçük kızım büyüdü, kocaman oldu, anne-çocuk bloglarına eskisi gibi takılmıyorum artık. fakat senin şu blogun bana bir kings of convenience ya da bülent ortaçgil şarkısı dinliyormuşum hissi veriyor. onları dinlemek de nasıldır, bilirsin.

Ebru U.