Sunday, February 22, 2009

günün sonunda

bugün cem'le birlikte biletini arkadaşımızın aldığı bir gösteriye gittik. 3 anne 3 çocuk. koskoca salonda en gürültücü, en çok sıkılan, en durunamayan çocuk benimkiydi. kabul ediyorum bizimkilerin yaşı için değil daha büyük çocuklar içindi gösteri ama cem'den küçük olup da çok bi şey anlamasa ya da sıkılsa bile daha bi duran, oturan, izleyen hatta uyuyan çocuklar da vardı etrafta. neydi peki benim istediğim, sıkılsa bile bunu belli etmeden oturması mı, bunu zaten yapmaz -yapmasın da- ama çıkalım mı diye sorduğum zamanlarda evet deseydi bana, çıkalım.

topluluk içinde azan çocuğun annesine yönelir bakışlar, hemen yargılarlar. kusura bakmasınlar ama her konuda da böyledir bu, bi rahatsızlık duymayagörsünler hemen bi suç yapıştırmak zorunda hissederler bunlar kendilerini. bi susup oturamaz, orada zorluklar içinde yanan anayı görmek istemezler. mutlaka yapmanız gereken bir şey vardır ve yapmamışsınızdır ya da tam tersi, yapmamanız gereken şeyleri yapmışsınızdır ve çocuğunuz böyle olmuştur. o bakışlar, o sözlü - sözsüz eleştiriler, o onlar gibi yapmadığınızı gördükleri bir şeyleri hemen bulup çıkarıp işte bu yüzden imaları. of ya. nerdeyse 5 sene oluyor, yeter. reca ediyorum bırakalım bunları, yapmayalım kimseye böyle şeyler.

ben cem'i benim bi bakışımdan korkacak şekilde büyütmüyorum. o büyürken, hep yanında, bana bazen çok meşakkatli gelen yolu izlemeye çalışıyorum. ve bazen hiç istemesem de çok sinirleniyorum. işte bugün tiyatroda... bitmesine 3-4 dakika kala zorla çıkardım salondan çünkü artık çıkmak istese de istemese de çok sıkılmıştı ve gürültüyü arttırmıştı. ne yapayım, bu gösterinin ona uymayacağını bilemedim (zaten ilk denememizdi). yalnız ve kızgın bir anne bi salon dolusu insanın ortasında ne yapabilir? kimse bakmasa da herkes bakıyormuş gibi gelir, içinde bulunduğu andan bir an önce kurtulmayı diler, zaman hemen geçsin ister... zor durumdadır yani.

kısa yollardan varılan sonuçlardan, yargılardan, sorgulardan yoruldum. bu çocuk ve anası o salondaki 1,5 saatten ibaret değil! biraz doldum kabul ve bunun tek sebebi bugün değil. rahat olmam lazım değil mi, madem şimdilik robinson crusoe olma şansım yok ve birçoğu karşısındakini anlamaya zahmet göstermeyen insanlar arasında yaşamaya devam ediyorum... keseyim burda, çok yorgunum ve uzatılacak bir yanı da yok zaten konunun.

eve dönünce konuştum cem'le, evde tiyatrodaki, o arkadaşlarının yanındaki çocuk değildi, şımarmadan dinledi. uzun tutmadım zaten. günün yarın tatili olduğu için hala devam etmekte olan diğer kısmı sükunet içinde geçti. eve döndükten kısa süre sonra komşu mesafesinde oturan ve cem'den 1 yaş büyük oğlu olan arkadaşıma gitmeye karar verdim. orada olmanın günün gerginliğinden kurtulmama yardım edeceğini düşündüm. gerçi cem ilk kez geliyordu benimle ve yeni bir çocukla her zaman her şey yolunda gitmeyebiliyordu ama gösteri sonrası yaptığımız konuşma sırasında günün ilk yarısında ne kadar yorulduğumu (ve üzüldüğümü) anladığına ve beni bir günde ikinci kez hüsrana uğratmayacağına güvenerek yola çıktım. iyi de ettim. güzel bir gece oldu. konuşup anlattıkça sıkıntım dağıldı, cem yeni arkadaşıyla iyi vakit geçirdi ve umduğumdan çok daha uzun bir süre oradan ayrılmak istemedi. akşamki sinema biletimi yine yaktım, başka arkadaşlar da geldi, uzun uzun oturduk, daldan dala atladık.

eve dönmek üzere çıktığımızda cem'in bir eli elimdeydi, diğer eli ise gazeteden yapılma poşet içinde oraya götürdüğümüz oyuncakları taşımaktaydı. aramızda geçen küçük diyaloğu unutmamak için yazmam lazım:

cem: biz oraya giderken sabah mıydı?
yasemin: gündüzdü evet, güneş batmamıştı.
cem: şimdi gece.
y: evet.

bir süre bir şey konuşmadan yürüdükten sonra cem "anne, ay nereye gidersen git takip eder; hem de her çocuğu" dedi. 

durdum, elini bırakıp çantamda defterimi aramaya başladım, neden elini bıraktığımı sordu, yazmak istedim dedim, neyi dedi, cümleyi tekrarlarsam bir daha hatırlamamak üzere unutmaktan korktuğum için cevap veremedim, yazdıktan sonra söyleyebildim. bu cümlesi cem'in, günümü aydınlattı ve onun yapabilmesini en çok istediğim ama o an bana lazım olan şeyi tekrar hatırlattı: 


be yourself no matter what they say

yolun kalan kısmında şarkının bu sözleri fonda sessizce çalmaya devam ederken, cem de elele geçtiğimiz boş sokaklar boyunca ne olduğunu çıkaramadığım bir şarkıyı mırıldandı. anlatacaklarım burda bitiyordu ama şimdi, biraz ötemde, cem'in gecenin sonunda nihayet derin bir uykuya dalmış olduğunu görüyorum. kanepenin üzerindeki battaniyenin yanına kıvrılmış, elindeki kurabiyeyi bitirememiş.

x0x0x0x

14 comments:

Girno said...

Yasemin, üstelik bu ayıplayanlar da garip garip bakanlarda hep annelerdir... Kendi kendime umursamayacağımı hatırlatsam da yine de yapamam, utanır sıkılırım bakışlardan. Ben de eleştirilen anne familyasındanım yani, yalnız değilsin :) Çok rahat bırakıyorsun'lar, tepene çıkacak bu çocuk'lar, vs.ler... Sanki herkes aynı olmak zorunda, benim doğrularım bunlar işte desen de, cılız kalır, bakışlar değişmez hiç :( Ki ben gayet de iyi ilişki kuruyorken oluyor unlar, öyle olmasa arayacağım kendimde birşeyler ama...
Vurucu cümlen de şu"bir bakışla çocuğunun senden korkması " ben de değilim o annelerden, olmaya da niyetim yok...
üzülme lütfen...

asliberry said...

Sana sarılıp zırıl zırıl ağlayasım var.

Fortunata said...

Yasemin, senin bir hazinen var ve sürüye dahil olmayı seçen bakışlar bunu azaltamaz. Azaltamıyor da:)) Baksana gece nasıl bitmiş. Koskocaman öperim Cem'i. Tabii onun cümlelerini yazmayı ihmal etmeyen annesine de kucak dolusu sevgiler.

Isil Simsek said...

"ben cem'i benim bi bakışımdan korkacak şekilde büyütmüyorum"
Yasemin,bu cumle o kadar cok seyi anlatiyor ki...Asli gibi benim de gozlerim doldu.
Sevgiler

İkiz Dünyası said...

Yasemin Merhaba,
Anlattığın sahne öyle tanıdık ki. Bizde koltuğa oturma da yok. Işıkçının bölümüne girsin, sahneye çıksın. Kapalı oyun alanlarından da kendinden büyük bir çocuk olmadığı sürüce hoşlanmıyor. Herkes oyun alanında bizimki dolap içinde, sandalye tepesinde. Tabi bende de inanılmaz mahcubiyet. Bu anneden kaynaklı birşey değil ki, ikizi olan kızımda durum tam tersi. Gıkı çıkmadan izler, kapalı oyun alanlarında oynar. Sonuçta tek başına ben büyüttüm, anne karnından başlayarak hep aynı uyarana, aynı davranış biçimine maruz kaldılar.

Hareketliliği kınayan da anne, çocuk sessiz olduğunda hımbıl diyen, olur olmaz yakıştırmaları yapan da başka bir anne. İkisini aynı anda yapanları da bolca mevcut maalesef.

Başka kadının çocuklarına, kendi çocuğuna baktığı gözle bakanı çok az. Diğer türlüsüne her halukarda yaranmak mümkün değil. İyisi mi hiç umursama.
Sevgiler,
Özlem

denizanasi said...

aslında yazdıklarını sürekli yaşayan bir anne olarak artık eskisi gibi ben o bakışlardan rahatsız okmuyorum. çok kez onun bağırarak ağlamasına aldırmadan sürekli sakin sakin konuşarak ikna etmeye çalışmışımdır. sadece bir kez beşiktaş pazarına gittiğimizde ve can ucuz bir araba alacağım diye tutturup kendini yerden yere attığında kendini bilmez bir kadının " a dövmeyin.yazık çocuğa" dediğinde çıldırmış, kadına demediğimi bırakmamıştım. herkes herşeyin en iyisini biliyor nedense. tipik türkish tarz :)

Anonymous said...

Tanıdığım en iyi anne arkadaşımsın.

tavsan said...

Cem'in soyledigi cumle muhtesem. Masal gibi. Bir de su gunduz girip gece cikma olayi; herhalde ilk defa zamanin gectiginin bu kadar farkina varmadi ve boyle gece olusuna vurgu yapilmadan, taniklik etmeden gecirdi o saatleri.
O "cik cik"lari ic sesimde birkac kere yakaladim ben ve maalesef bunun asil sebebi oradaki insanlarin o aglayan/gurultu yapan cocugun susmasini istemesi; yani cocugu ya da anneyi dusundukleri yok. Bunu kendimde farkettigimden ve bloglarda cocuk buyutmenin ne menem birsey oldugunu okudugumdan icsesimde bile boyle bir yanilginin olusmasini engelliyorum. Hele bebekler konusu cok daha sacma; aglayan bir bebegin niye agladigini anlayip susturmak bu kadar zorken insanlarin bunu ayiplamasi sacma.
Sense guzel bir sekilde siradisi, Cem'e insan olarak, arkadas olarak yaklasan iyi bir annesin bence.

Anonymous said...

büyük oğlumla buna benzer öyle çok anım var ki.çocuğunun yaptığı yanlış davranışlar değil o etrafta ki annelerin çok mükemmellermiş gibi küçümseyen bakışları acıtır insanın canını.

Nihal said...

Yalnız olmadığını bilmek ne güzel...

fasulyeden haberler said...

Bu yazi da Cem Uyurken Kalsikleri`nden... ara ara okuyorum.
`bu çocuk ve anası o salondaki 1,5 saatten ibaret değil!` ama iste her konuda bir fikri var bu insanlarin...

yasemin said...

ayşegül merhaba, yeniden okudurken yine darlandım ama şunu da düşündüm: çocuğum cem gibi olmasaydı o ters bakışların sahibi ben de olabilir miydim? o halleri öyle uzak geliyor ki şimdi bana. sanki bunları hiç yaşamamışız gibi. yazmamış olsam hatırlayamayacağım, o kadar uzak. üstelik ona epey benzeyen kardeşiyle o kadar olmasa da benzer şeyleri bugünlerde yaşamamıza rağmen. ama tabii halk arasına o şekilde karışmıyoruz pek -zaten çocuklar doğduktan sonra ilk ve son gittiğim tiyatro da o oldu. çocuk tiyatrosu kadar beni bayan şey az bulunur. :)

cem ikna edilemeyen bir çocuktu ve o halinin benim hatam olduğunu düşünürdü insanlar. sen nasıl annesin dediğini yaptıramıyorsun, bir çocuğu susturamıyorsun... huzur çocuğu susturmaya çalışmak yerine onu tanıyıp ona göre yerlere gitmek, bazen de hiç gitmemek olabilir. kimin ne dediği o kadar etkilemiyor artık beni ikinci çocukta. enerjim kalmıyor kimin ne dediğini dinlemeye. hayatımın ennnn yorgun dönemindeyim şu anda zaten.

fasulyeden haberler said...

bu yorumun da ciktisini alip evin cesitli yerlerine asayim, daraldikca okurum. :-)

kafamda donup duran ama kelimelerle ifade edemedigim seyleri yazmissiniz yine.
huzur, cocugu tanimakta ve digerlerini duymamakta olmali, haklisiniz.

bu yorgun donemde keske benim de size bir yardimim olabilse. hemen `iki cocuklu arkadasa yardim` gibi bir basligi olan yaziniza bakayim. :-)

yasemin said...

cok tesekkur ederim aysegül. böyle bir dilek bile yeter bana :)