Thursday, May 9, 2013

daha dün annemizin (anaokulunda ilk günler)

bugün: şimdi okullu olduk. mu acaba?


okula alışmada 4. günü devirdik. önce bugünkü izlenimlerim. hemen arkasından okuyacağınız yazıyı pek parlak geçmeyen 2. ve 3. günlerin ardından yazmıştım. bugünse güzeldi, dolayısıyla daha iyimser ve rahatım; iyi ki başladık modundayım. ancak mehter modeli bir şey okula alışmak; bir gün süper geçti derken ertesi gün ipler kopabilir, tam oldu derken kendinizi birden filmin en korkunç sahnelerinden birini yeniden izlerken bulabilirsiniz. okulun ilk günlerinde ayarlar çocuk için çok ince, pamuk ipliğine bağlı. yanlış bir sözcük, minicik bir hareket bir çuval inciri bir saniyede berbat eder. bundan 35 sene önce anaokuluna başladığımda benim için öyleydi, 6 sene önce cem için öyleydi ve bugün rüya için de böyle bu.


bir çocuk ilk defa evinden ayrılarak düzenli olarak tek başına gitmesi beklenen yeni yere, orada ilk defa gördüğü büyük ve küçük insanlara güvenmeden alışamaz. nasıl alışsın, ben de alışamam. tek fark, kendimi orada rahat hissedene kadar içerde patlayıp duran yanardağın lavları benim içimde kalır, çocuğunki dışarı taşar. alışmak için gerekli olan güvenin tesis edilmesi için her çocuğun karakterine (+ anasının bu dönemdeki hal, tavır ve ruh hallerine) ve okulun bu dönemdeki tutumuna bağlı olan bir zaman dilimine ihtiyaç vardır. okul da bugün olduğu gibi size destek olmaya başlamışsa er ya da geç bu iş olacaktır. acele işe şeytan karışır cümlesinin bundan daha cuk oturacağı az durum biliyorum.

aslında alışma günlerini günbegün not etmek çok faydalı olurdu çünkü hem çocukta hem de annede çok ilginç ruh halleri ve dalgalanmalar oluyor bu dönemde. sık sık kendi çocukluğuna, okula başladığın o meşum güne, çocuğun bebekliğine, doğum anına ve işte hayatının değişik dönemlerine ışınlanıp ışınlanıp geri dönmeler, sabahları okul kapısında vedalaşan annelerle çocukları izlerken dolan gözler, neler neler, ne fırtınalar kopuyor içimde bilseniz. rüya'nın diğer çocuklarla kaynaştığı, oynadığı, konuştuğu anlar ise benim için en sürreel sahneler şu anda.

bugün çok tatlı bir kız çocuğu, ben bankta mal gibi oturmuş koşturan çocukları izlerken, birkaç gündür sürmekte olan okul nöbetimin verdiği aşinalığın sayesinde yanıma yaklaşıp

- senin oğlun nerde, oğlun?

diye sordu. rüya'yı yolda belde gören herkes erkek zannediyor doğduğundan beri. kızın sorusu içimi eritti. o anda ona sarılmamak için kendimi zor tuttum. biraz ötede kendi başına takılan rüya'yı gösterdim, koşarak yanına gitti. konuşmaya başladılar. kız rüya'nın tişörtündeki pullara dokundu ve sonra tekrar yanıma geldi, tam önümde durdu, yüzüme bakmaya başladı.

yasemin: sen oğlun demiştin ya, o aslında benim kızım
kocaman mavi gözleri büyüdü:
- o senin kızın mıydı?
- evet, tişörtüne baktın değil mi sen onun? ben de senin elbisene hayran kaldım. (ahh elbise giyen çıtıpıtı kız çocukları da var bu hayatta)

*

2 gün önce: alışmak sevmekten daha zor geliyor

rüya anaokuluna başladı demiştim. 3 yarım gün işte ama alışsın diye bu hafta her gün gidiyoruz. aslında içim çok rahat değil. sıcak yaz günlerinde çok bunalacağımızı düşünerek girdim bu topa ama doğrusu kızımı okula yollamayı pek de istemiyordum, doğruya doğru. ağustos'ta okulu tatil. mayıs, haziran'ın yarısı ve temmuz boyunca gidecek. bu arada cem'le ikimize biraz başbaşa vakit + cem'e evde rüya'nın müdahaleleri olmadan geçirebileceği 3 yarım gün, rüya'ya da güzel bir bahçede yaşıtlarıyla doyasıya oyun imkanı diye düşünmüştüm ama bakalım nasıl olacak? zira şu an alışma evresindeyiz.

bu alışma dönemi benim için rüya için olduğundan daha zorlu bir dönem. kuşun kanadındaki yelden, havadaki nemden ve bilumum hareketlerden hemmen etkilenen hassas ve alercik ruhum yıpranıyor a dostlar. çünkü bu işler sosyallik işleri, her gün kamfırt zonumun dışında, okulda epey bir zaman geçiriyorum. zor işler bunlar benim için. hayır, bulup bulabileceğim en bizim kafaya uygun ve tanıdık yerdeyim. karışılacak görüşülecek bir şey yok, karışmıyorum da zaten. bir okulu bulup tamam diyene kadar bin dereden su getirdiğim doğru ama ondan sonra her şeyi yakın takip etsem de, ona buna karışmak, şurası şöyle, burası böyle diye yakınmak, şurası yetersiz, armudun sapı, üzümün çöpü demek adetim değil. artısı ve eksisiyle her şeyini bilerek kabul etmiş, çocuğumu kaydettirmişimdir, artısı eksisinden bence fazladır, daha iyisi de yine bence yoktur. konu kapandı, bu kadar. okulun veli müdahalesine açık olmayanını tercih ederim zaten. baştan bana ne vaad ettiyse onu sunsun, veli öyle istedi diye bir gün onu, sonraki gün bunu değiştirmesin. ama şu anda içim pır pır. tam alışıyorken ya yanlış bir hal vuku bulur da rüya aniden ortamdan soğursa diye kafamda yazıp duruyorum bir şeyler. düşününce ne kadar gereksiz. cem de buranın karşıdaki şubesine gitmişti. bildiğim, tanıdığım, güvendiğim, sevdiğim yer işte. bahçe de kocaman, daha ne?

amaaaan aslında ortalıkta 4+4 münasebetiyle olduğunu tahmin ettiğim "2 çok geç" rüzgarları çoktan esmeye başlamış olsa bile bana sorarsanız bu yaşta (rüya eylül'de 3'ü dolduracak) hala en güzel yer ev valla, bir de bahçe ve çocuklarla yaşıt çocuklar olsaydı apartmanda. şu büyük şeherde, aralarında yaş farkı olan iki apartman çocuğuyla yaz tatili geçirme işi yok mu? cem yaz okulu sevmez, hiç gitmedi, bir kere bile. hak vermiyor değilim ona, kış okulu yetmedi mi? cem de bencileyin evcil insan, hiç sıkılmaz evde. burcu yengeç olanlar evcimen olur derler, doğru olabilir, cem yengeç, ben değilim gerçi. rüya ise pek çekmemiş bize. kış okulunda ne yapar bilinmez ama şimdiden yaz okullarının gediklisi olacak gibi bir hali var.

bütün bunları az önce okuduğum bir cümle için yazdım aslında, bugünlerde aklımda yanıp sönen bir cümleymiş, okuyunca anladım: Bir anne, kendisinden başka kimseye güvenemez. bugün bu okul işi yüzünden derin bir güven bunalımına hapsolmuş durumdayım, yarına geçmesini umuyorum. muhtemelen gereksiz ve kendi kendime yarattığım bir bunalım ama gerekli de olabilir. yazının konumuzla ilgisi yok ama belki vardır, neden olmasın? neyse. cümle şu yazıdandı.

bu da geçer ya hû

*

guşu yuvadan hafif hafif uçuruyoruz. bu da büyüdü, iyi mi?

12 comments:

Anonymous said...

Yasemin, biliyorsun çocuğum yok. Bir süre daha niyetim de yok. Fakat senin bütün bu yazılarını çok büyük keyifle takip ediyorum ve çok öğretici buluyorum. Bu blogu çok seviyorum. Hiç tanımadığım Cem ve Rüya için bazen, "Nasıllar acaba? Rüya yeni kedisiyle ne yapıyor?" falan gibi şeyler düşünüyorum. Bil istedim. :)

Handan said...

Benim oğlanlar arkalarına dönüp bakmadılardı, öyle de bozuluyor insan biraz

ruhdagı said...

Ben ne yazık ki, 1 yıl daha beklemeli diye düşünüyorum. Öncelikle Ege konuşamıyor. Benim anladığım tuhaf bir dil kullanıyor elbette ama diğer herkes bana soruyor, ne dedi?... :(
Diğer yandan Ege kısa park maceralarında bile hep koşmak ve itişmek istiyor. Hep kaydırağa beraber çıkıyoruz. Çocukları itecek düşürecek diye çok korkuyorum zira itiyor ve bunu oyun sanıyor :(

Gelecek yıl biraz daha sözden anlar diye umuyorum :(

özden said...

bizim okul, daha 2. günden anaları dışarı çıkarmıştı ve bir daha da hiç sokmadı. bence çok sert bir yaklaşım ama onların da bir dolu mantıklı açıklaması vardı tabi. bazen sabah bırakırken ya da öğlen alırken, başka çocuklarla konuşuyorum (senin küçük kızla konuştuğun gibi) o anlarda dünya güzel, hayat nefis, neşe ve huzur var gibi her yerde:)) o kadar tatlılar ki...kendimi bildim bileli çocuk severim ama bu kadar çok ve aslında insanın sadece "çocuk halini" sevdiğimi bilmiyormuşum:)

yasemin said...

müge sağol :)

handan, ilk gittiği yere cem de öyle başlamıştı. ama bu çok şahane bir şey değil mi? şu ilk günlerin duygusal yükü pek ağır. senin oğlanlar rahat, emin çocuklarmış, gittikleri yer de çocukfriendly bir yermiş besbelli. yuvanın çocukfriendly olmayanı mı var diyen olursa cevabım evet, bunların bir de hırslı velifriendly versiyonları var arkadaşlar. onlardan uzak durmak lazım.

cem de ilk 2-3 ay süper gitmişti ama sonra bina başka bir yere taşındı, yeni bir yönetici ve öğretmenler eklendi kadroya derken ortam cem'in hiç hoşuna gitmeyecek bir hale büründü ve sorunlar başladı. ben daha ilk günden cem'i bırakıp 1 saat bile beklemeden el sallayıp çıkmışken cem 0'dan bir alışma sürecine girmek zorunda kaldı. şimdiki aklım olsa hiç çabalamaz direkt alırdım cem'i oradan çünkü bize göre olmayan bir yerdi orası. sonra rüya'nın gittiği bu yeri buldum işte.

hala bu pişmanlık içimde olduğu için bu kez çok ince eleyip sık dokuyorum bu ilk günler meselesini. cem büyürken istemediği bir yere onu alıştırmaya çalışmak yerine değişikliği hemen yapsaydım diye hala üzülüyorum. ölene kadar da üzülürüm ben. böyle bi insanım, o yüzden bu kez önlemlerim çok sıkı :p

yasemin said...

ruhdağı, ne yazık ki değil bence. ne kadar geç o kadar iyi. tabii bu uzman görüşü değil, bendenizin günümüzde hiç kabul görmeyen görüşü :p gerçi bizim çocuk doktoru da böyle demişti, evet. ikimizin görüşü diyebilirim :)

bende yaş farkı fazla iki çocuk olduğu, yaz tatili yaklaştığı, yazın sıcaklar nedeniyle çocuklarla saat 6'dan evvel evden çıkamadığım için gibi nedenlerle ve rüya cem'in yapmak istediklerini hep karıştırdığı için + cem evde biraz benimle ve tek başına vakit geçirebilsin diye başlattım rüya'yı.

orada çok oynuyor yorgun düşüp makul saatte öğlen uykusuna yatıyor. böylece hem bana bir nefes hem cem'e evde bir alan... öyle yani.

yasemin said...

özden, bizim burda da 2. gün yeter bu kadar dendi bana ki rüya baya iyi görünüyordu o sıra. neyse ki çok katı davranmıyorlar öneri bazında 2 günden sonra bırakın alışsın şeklinde ama o bana ve rüya'ya uyan bir yöntem olmazdı.

mutlaka arkasında bir mantık var ama bana hızlandırılmış yöntemler hiç sökmedi yıllar yılı. çok ters tepti hatta. çocuklarım da aynı benim gibiler. çok sert tepkiler veriyorlar acele işlere, zorlamalara. o yüzden slow food! yavaş olsun sağlam olsun.

polente said...

dur yahu, daha büyümedi o kaden

yasemin said...

e yuvaya gitmiyo mu uçma talimi değil mi bu şindi?

Anonymous said...

Evet buyumus, koca kiz olmus,, 3 aylikti ben onu ilk gordugumde,,, vayyyy,, cocuklar buyuyor ama biz hic yaslanmiyoruz,,

Anonymous said...

Sizi taklit ediyor olabilir mi, ya da rekabet ediyor olabilir mi kısa saçlı hep pantalon tişörtlü rüya :) böyle de güzel

yasemin said...

teşekkürler. dediğiniz doğru galiba. yani rekabet hissetmedim henüz ama başka türlüsünü görmedi benden. ben şimdi yuvada kızları görüyorum şahaneler, renk renk etekler, elbiseler. tayta bile razıyım ama tayt da rahat değilmiş. üstünü değiştireceğim zaman bana rahat olsun tamam mı diyor. bizde ailecek bir rahat kıyafet saplantısı var. çok rahat kıyafetler de pek şık olamıyor, ne yapalım :)