Friday, June 13, 2014

Bütün meselen ne senin biliyor musun?

Sen acı çekmemek için kendini kandırmayı tercih ediyorsun.


Kış Uykusu(Fragman)

Bugün sürpriz şekilde, gösterime girdiği günün ikinci seansında, Kış Uykusu'na gitme fırsatı çıktı karşımıza.

Karne günü olduğu için okul yarım gündü, Cem'i okuldan almaya gitmiştik. Okul çıkışı Cem'in en yakın arkadaşları ve aileleriyle okulun karşısındaki kafede yemek yedik derken Cem arkadaşına gitmek istedi. Ta hafta başından karne günü öğleden sonra üçümüz bir şeyler yaparız diye planlamışken, Cem'in arkadaşına gidişiyle Onur'la aniden gün ortasında başbaşa kalakaldık, Rüya da okulda. Nadiren yaşadığımız bir durum. Ne yapalım diye düştüğümüz bir anlık boşluğun ardından Onur filmin bugün vizyona girdiğini hatırlatınca derhal 5 dakika mesafedeki sinema salonuna koştuk. Şansımıza seansın başlamasına çok az kalmıştı, filme girdik.

Ve bir Nuri Bilge Ceylan filmi daha böylece geride kaldı. Üzerinde konuşulacak detaylarıyla, hakkında yazılacak yazılar, belki de çıkacak kitaplarla. Aramızda durmadan evirip çevirdiğimiz meseleleri, sinema tarihimizin en iyi filmlerinden biri aracılığıyla karşımızda görmek bizi... ne desem burada... bizi? Filmin mesele edindiği noktaların asli meselelerimiz olduğuna bir kez daha ikna etti bizi. Kişisel çatışmalar, sınıfsal ve kültürel çatışmalar, düşündükçe yenilerinin farkına varılacak gülünç insani zaaflar...

Nuri Bilge Ceylan'ın önceki filmlerinde de karşımıza çıkan kaçış, yüzleşme, inkar gibi biz Türkler'e çok netameli gelen konular etrafında ördüğü yeni filmi görmek isteyen herkesin avucuna kendisiyle ve yaşadığımız ülkeyle ilgili sonsuz malzeme bırakıyor. Filmden çıktıktan sonra bu malzemeyle ne yapacağınız size kalmış. Gördüğünüz ilk çöp kutusuna atıp her şeyi unutmak, filmi izlediğiniz avmnin koridorlarında bir vitrin yolculuğuna çıkmak ya da filmin sahneleri ve repliklerini tekrar tekrar döndürerek bir müddet yaşamak, düşünmek, yüzleşmek yapılabileceklerin bazıları.

Filmi izleyip ustalıkla yaratılmış karakterlerin günlük hayatları içinde yansıttıkları zaaflarını, kaçışlarını konuşmak kolay. Yönetmenin önceki filmlerini izledikten sonra da yaptığımız gibi. Peki izlerken karakterlerde yansıyan yüzlerimizi görebilecek miyiz, yoksa içten içe gerçeği bildiğimiz halde (yoksa o kadarını bile mi bilmiyoruz?) yine acı çekmemek için milli sporumuz kendini kandırmanın/inkarın karanlık sularında yüzmeye devam mı edeceğiz? Kusurlar hep başkalarındadır ya, o yüzden.

7 comments:

Leylak Dalı said...

Ben de ilk izleyenlerdenim, filmin görsel zenginliğinin yanısıra aynen ifade ettiğiniz şeyleri yaşadım, hatta bazen bir karakteri izlerken "bu ben" dedğim oldu. NBC konuşturmuş yine sinemasını, iyi ki var...

füs said...

tez vakitte bu filmi konuşmalıyız...final countdown'a 2 gün kaldı;)

yasemin said...

yaa ne çabuk geldi çattı be. neyse, neye yarar üzülmek, artık kaçınılmaz olandan zevk almaya bakacağız ;) konuşalım olgun olgun, kırışık buruşuk.

yasemin said...

leylak dalı merhaba, karakterlerin kimi halleri bana da kendimi hatırlattı, en çok da necla'nın abisinin çalışma odasında sertçe konuştuğu, bir de kötülüğe kayıtsız kalma konusunu irdelediği anlar..

Girno said...

Faceteki sen misin canım? eğer sen isen çok sevineceğim de :)

yasemin said...

evet evet, yokum-mokum derken girdim sonunda :)

Koza Nakliyat said...

Evden eve nakliyat