Wednesday, September 12, 2007

...
Bu arada, Jan Jak Russo'nun 1944 basımı bir pedagoji kitabını buldum. Dili ağdalı ve sayfaları Memo'nun deyimiyle 'samsarı' ama anladığım kadarıyla şöyle diyor: "Çocuğa iyi ve kötüyü sözle öğretmeye çalışmayın, gösterin. Her şeye 'hayır' demeyin ama bir şeye 'hayır' dediniz mi bir daha katiyen dönmeyin. Çocuk bu 'hayır'ın demirden kale olduğunu bilsin, birkaç kez toslayıp yıkamayacağını anlasın. Sakın size vurduğunda gülmeyin, eline fazlasıyle vurun, vuramayacağını ciddi olarak anlasın. Su istediğinde, kucakta bebek bile olsa, onu suya yaklaştırın, ayağına götürmeyin. Kriz zamanlarında, bir şeyi şiddet gösterip kırdığında erdem dersi vermeyin, sadece dialog kurmayın. Muhakeme yeteneğini kendisi edinmeli, sözlerle anlatmayın, ezbere dayatmayın. Ve asla özür diletmeyin. Çünkü çocuk kötülük yapmanın ne olduğunu bilmez, onu suçlu ve ezik büyütmeyin. Ona fazla kelimelerle bir şey anlatmayın, zamanından önce büyük laflar etmesin, çocuk kalmış doktor, büyüyememiş mühendistense, yaramazlık yapıp saçma hayaller anlatan çocuk çok daha sağlıklıdır" diyor.
Bu, daha pedagoji ilmi ortaya çıkmadan yazılmış bir kitap. "Bırakın çocuklarınız çocuklarla büyüsün, oyunlar oynasın. Eğer büyük olması gerekseydi, tabiat 'çocukluk' diye bir evre koymazdı" diyor Rosso, pardon, Russo.
Yağız'ın annesi sabah onu bize bıraktı ve şu an ikisi birlikte çizgi film izliyor. Biraz sonra gidip zart diye teveyi kapatacağım, bunun için bana dua edin (Demin içeriye 'Beş dakka sonra televizyonu kapatıyorum' diye seslendim, ikisi de çok kararlı bir sesle 'HAYIR' diye bağırdı, çok korkuyorum!)


tık

not: son paragraftan bizde de çok oluyo, çok kabus bir durum.

6 comments:

Anonymous said...

“çok korkuyorum” demesi güldürdü beni, durumu ne iyi özetlemiş!
Özür diletmeyin, ona fazla kelimelerle birşey anlatmayın, erdem dersi vermeyin... bütün bunlar bu toplumda o kadar zorki, sen öyle yapıyorsun başkası bozuyor. aklıma geldi, en basitinden mesela teşekkür etmesi beklenen ama etmemiş çocuğa “ne diycektin?” zorlaması. Yaşıyoruz hep.
Beğendim bunu “çocuk kalmış doktor, büyüyememiş mühendistense, yaramazlık yapıp saçma hayaller anlatan çocuk çok daha sağlıklıdır".

yasemin said...

şadan biraz önce görmüştüm mesajını ve şimdi hemen olayın üzerine gelip sana yetiştiriyorum: cem bana "ne deme efendim de" dedi 1 dakka önce. ben de "hiii, bunları mı öğretiyolar sana" demiş bulundum. yuvada görgü kuralları baya öncelikli anlaşılan :(

Isil Simsek said...

Yasemincim,
Russo çok ilginç, Maria Antoinette'i bile etkilemiş. Kimseler o zaman çocuğunu emzirmez süt anne tutarken, Russo'dan etkilenip emzirmiş.
Bununla ilgili bir yazı vardı geçenlerde gazetede:
http://veggieway.blogspot.com/2007/08/marie-antoinette-and-breastfeeding.html

endiseliperi said...

yasemin, şu an evde harıl harıl russo'nun "itiraflar"ını arıyorum. sanırım onun içinde bu öğütleri. nasıl hoşuma gitti anlatamam. ayça şen'in yazısı da hoşuma gitti. ben onu zaten taa eskiden severdim
ama şimdi perihan mağden sevdiğini söyleyince bozuldum biraz. o dedi diye sevmiş olacağız bundan böyle sanki. ama alakası yok. hangisi diye sorsan, elbette ayça şen derim hatta.

ben, sonra dünya alem, bebek, çocuk sohbetlerini pamuklara sarılı, öpücüklerle bezeli filan yaparken onun, ulan canıma tak etti, türü yazılarını, anneliğin her ne kadar sevgi, şefkatla alakası varsa, öfkeyle, yılgınlıkla, kızgınlıkla da alakası olduğunu samimi bir şekilde anlatmasına bayılır, samimiyetini ödüllendirmek için onu dünyanın ennnnn iyi annesi ilan ederdim.

gene de öyle. hem çok da matrak bir kız, beni gülmekten öldürüyor. seviyorum onu.

ben kalkıp kitabı bulmaya çalışayım. hatırlıyorum, eskiden okumuştum, russo, çocukların hepsinin ayrı bir yerde, aynı çatı altında, ebeveynlerinin olası zararlı etkilerinden uzakta yaşamalarını da öğütlemişti:)yanlış hatırlıyor olabilirim ama onun bunları umur edip ayrıntılarıyla çocuk eğitimi hakkında düşünmesi çok sevimli.

kendimi bir bebeğe hem yakın hem uzak hissediyorum. istenmeli mi, istenmemeli mi, hiç emin olamıyorum. zaten hızla yaşlanıyorum.

aa ben kalkayım, hızla hazırlanmam gerek, dışarı çıkacağım. evde ingilizce'si varmış. zor, takır tukur okuyorum; sözlükler aça aça, türkçe'sini alırım belki dışarı çıkmışken.

sevgiler, öpücükler.

(2. kez okumayacağım. vahim hatalar yapmışsam, siliver:)

uykucu said...

bende yanlış yaptığında özür dilemesini bilsin diye özür diletmeye çalışırdım hep demek sakıncalıymış .ama bunlar çok başına buyruk tipler pek söz dinlemiyorlarki .dün de benimki ayakkabılarımı salona getirp giymiş -ee oğlum bunlar pis salona gelmezki dedim -gelir dedi ben -gelmez dedim yine -gelirrrrr diye uzattı şaştım kaldım.nerde eski çocuk gibi çocuklar tv den hep büyük lafları öğrenip uyguluyorlar.

yasemin said...

ayça şen'i severim, önceden de koymuştum yazılarını buraya ama perihan mağden'i de severim. bi keresinde seyredip beğendiğim bir filme "bu memlekette bu filmi beğenen insancıklar da yaşıyor" tipi bi şeyler demişti de gebermiştim kızgınlığımdan, nefret etmiştim kendisinden bikaç hafta :D bugün bu arada önemli bir gün endişeli peri'ciğim, yazarım sonra sana :) sen de bence yaşlanmıyorsun hızla :)

ışıl okuycam yazıyı.

figen sakıncasından değil de, bence çok fazla yontmaya gerek yok çoukları. ne olacak 3 yaşında özür dilese, teşekkür etse. doğasında böyle bi şey yok henüz. öğrenilmeyecek şeyler değil bunlar acelesi ne? bu konularda kendi haline bırakılan çocuk yabani ya da gulyabani olmayacak ki sonuçta :)